Asya’ya ulaşan hidayet nurları, milletimizi İslamiyet ile müşerref etmişti...
Sultan Alparslan’dan sonra, Anadolu’nun kapılarını açan bahtiyar milletimiz, Avrupa’nın yarısında, İslam bayrağını dalgalandırmıştı…
Bu muzafferiyetin en muhteşemi İstanbul’un fethi ile perçinlenmişti..
İstanbul’un fethinin müjdesi Asr-ı Saadet’te verilmiş ama, Sultan Fatih’e ve onun güzel askerlerine nasip olmuştu…
Her Osmanlı sultanının emeli, İstanbul’un fethi idi…
Bu, sadece Fatih’in fethi değil, bütün Osmanlı sultanlarının titiz çalışmalarının konusu ve hedefi idi...
Bu birikimi, Fatih zafer ile noktalamıştı…
Fetih için bütün şartlar hazırlanmıştı ama fetih bir türlü gerçekleşmiyordu...
Genç ve yirmi bir yaşındaki sultan bunu bir türlü anlayamıyordu…
Hocası Akşemseddin Hazretlerine durumu anlattı. Akşemseddin Hazretleri istihareye daldı, manevi feyzi yüksek olan Akşemseddin’in, o gece dua ve niyazı o kadar makbul idi ki, “Ya Rab, İslam ordusu fetih bekler, nusretini nasib et.” diye, onun göz yaşları, seccadesini ıslatmıştı…
Sabah, sultan huzuruna gelen Akşemseddin Hazretleri, padişaha bilmana: “Sultanım! Haliç tarafında, önceden bu beldeye yerleşen, Cibali Baba isminde meczup bir veli var, fethe o veli mani oluyor, ‘Gavurcuklarım ölmesin, onların hidayetine vesile olacağım.’ diyerek, atılan Osmanlı toplarını, kerameti ile Haliç’e atıyor.” dedi.
Tam bu sırada Cibali Baba vefat ediyor ve fetih 29 Mayıs 1453’te gerçekleşiyor…
İşte bugünümüzde, hak ve adalete karşı gelenlerin Cibali Baba’dan ne farkı var, sizlere havale ediyorum...