"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bozuk paralar

Raşit YÜCEL
18 Nisan 2018, Çarşamba
Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatını nasıl devam ettirdiği hep gündemde yer almıştır.

Kimseden hediye almaması,

Kimseye minnet etmemesi,

Devlet imkânlarından uzak durması,

Birinci reisin parlak tekliflerine iltifat etmemesi,

Emirdağ ilçesinde bulunduğu zaman kendisine maaş bağlanmasını, bir mükemmel ev yapılmasını, mobilyalar temin edilmesini o gün ki idareciler kabul ettiği halde kabul etmemesi,

Daru’l- Hikmeti’l İslâmiye’de görev yaparken aldığı maaşın bir kısmı ile kitap telif ederek meccanen dağıtması,

Aldığı hediyelerin mukabilini mutlaka vermesi gibi hareketleri umumun malûmudur.

Peki seksen küsûr yıldır bu hali ile nasıl yaşadı?

Yetmişli yılların başında Risaleleri tanıdığım zaman da benim ilk aklıma gelen şeyden biri bu idi.

Aslında bunun cevabını Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde veriyor.

“Ben bereket ve ikram-ı İlâhî ile yaşıyorum” derken, bunu anlamalıyız.

Ehl-i hizmet Süleyman Alıç kardeşimin anlattığı bir hadise var ki bunun en bariz misalidir.

Ankara’da bir Nur Talebesinin kayın biraderi Üstadın böyle bir hayatını nasıl devam ettirdiğini çok merak ediyormuş ve eniştesini tenkit ediyormuş.

Yolu Isparta’ya düşüyor.

“Gelmişken şu eniştenin Üstadını bir ziyaret edeyim” diyerek Üstadın ziyaretine kabul ediliyor.

Sohbetten sonra Üstadımız bu zatı yanına çağırıyor.

“Bak kardeşim sen uzak yerden gelmişsin, senin yol paranı vermem lâzım” diyerek elindeki küçük kutuyu açıyor ve bozuk paralardan bir hayli sayarak verirken bu zat işin mahiyetini anlıyor ve:

“Yeter hocam anladım, yeter hocam anladım” diyerek Üstadın nasıl bir zat olduğunu ondan sonra anlıyor.

 Sarı yirmi beş kuruşlar vardı eskiden. Onun üzerinde resim olmadığı için Üstadımız onlardan kullanırmış.

Elindeki küçük krem kutusu beş –altı tane ancak alırmış. Halbuki o zata verdiği bu paranın adedi otuza yakınmış.

Ankara’da cezaevine düştüğü zaman “Vahşi Şaban” isminde bir talebesi hizmetine bakarken, Üstadımız:

“Şaban minderin altında bozuk paralar var git oradan aldığın para ile ekmek al, yalnız yastığın altına bakma” demiş.

Merak bu ya!

Şaban Abi minderin altına bakmış para falan yok. Geri dönüp Üstada:

“Üstadım, orada para kalmamış” diyor.

Üstadımız:

“Yoksa minderin altına mı baktın, git bakmadan istediğin kadar al“ der.

Şaban Ağabey gider aynı minderin altına elini sokar ki bolca sarı yirmi beş kuruş olduğunu görür.

Böyle bir hadisede, Üstadımız Çam Dağı’nda “mübarek Süleyman” isminde bir talebesi yanında olduğu zaman bir ağacın dalları arasında koca taze bir ekmeğe rastlarlar.

“Müjde Süleyman,Cenâb-ı Hak bize ekmek gönderdi” dediğini kendi eserinde de ifade etmektedir.

Tavuğunun günde üç yumurta yumurtladığı Barlalı şahitlerin ikrarı ile, kendisi de yine eserinde dile getirmektedir.

Bunu ehl-i Dünyaya anlatmak ve ikna etmek zordur.

Ama hayatına şahit olanlar, Üstadın ”Bereket ve ihsan-ı İlâhî ile yaşadığına” yürekten inanırlar.

Ve, Bediüzzaman Hazretleri’nin sarı yirmi beş kuruşları hiç bitmez.

Okunma Sayısı: 2538
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı