Gerçek dâvâ adamına saygı sevgi duymak insaniyetin icabıdır. Tarihte bunun sayısız örneklerini biliyoruz.
Bütün Peygamberlerin yılmaz fedaileri oldu.
İki Cihan Serveri Efendimiz’in (asm) öyle fedaileri oldu ki, şu meşhur ifade de kemalini buldu.
“Anam babam sana feda olsun ya Resulullah (asm) ”
Bundan ibret olan nice cihangir fedailer, hayatını ve sahip olduğu her şeyi “dâvâ uğruna” feda ettiler.
İşte Tarık bin Ziyad:
Gemilerini yakarak askerin geriye dönüş ümidini kırmış, sebat ve metanetle savaşmasını sağlamıştı.
“Ya Rab, şu okyanusu önüme çıkarmasa idin, Senin adını daha ilerilere götürecektim” demişti.
İşte Bediüzzaman ve talebeleri…
Sayısız baskı ve zulümlere uğradıkları halde dâvâlarından vazgeçmemişlerdir.
Siyasete temas etmemişlerdir.
Parti kurmamışlardır.
İhtiyat kuvveti oldukları zaman da, bunu menfaat aracı yapmamışlardır.
Siyasete girenlere, ”şahısları namına“ girmelerine müsaade edilmiştir.
Bu da “Nurlar’ın intişarı namına” olmuştur.
Özellikle “din adına siyaset” yapanlar her defasında Yeni Asya’ya düşman olmuşlardır.
Bediüzzaman’ın sarih ifadeleri vardır.
“Yüzde altmış-yetmiş tam dindar olmadan” böyle bir yola girilmesinin zararları dile getirilmiştir.
İşte Yeni Asya...
Yaşadığımız şu günlerde bu kadar maddî ve manevî sıkıntılara maruz kaldığımız halde, yine Üstadımızın tavsiyelerine uymak ile mükellefiz.
“Yüzde elli–altmış” bir çoğunluğa ulaşılsa da yine:
“Fakat, çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesi ile, o partinin başa geçmemesi lâzım” diyerek, son noktayı koymuştur.
Mevcut iktidarın, yollarını zaman zaman “dâvâ” olarak nitelendirmeleri, tebessümle karşılanacak bir durumdur.
İşte Risale-i Nurlar…
Dâvâ budur.
O yolun yolcusu olmaktır.
Nurlar bir dâvâ vekilliği yapmaktadır.
Hem de kıyamete kadar.