Her yazının bir başlığı olur.. Her insanın bir adı vardır..
Her yaratılanın bir adı vardır..
Her insan bir âlemdir..
Her canlı bir kâinattır..
Nesiller hep böyle devam etti..
Her masnuya bir ad takıldı..
Onun ile tanındı, onun ile bilindi..
“Kimsin?
Nereden geliyorsun?
Nereye gidiyorsun?”
Her şey bu üç soruda düğümlendi…
Sokrat’ın başını yakanda bu üç soru oldu..
Sonra bu sorular hep devam etti..
Kıyamete kadarda devam edecektir.
Vazifesini bilen yolunu da bilir..
Yol uzundur..
Zayi olan hiçbir şey yoktur..
İyiler ve kötüler, güzeller ve çirkinler…
Hepsi hukukta eşittirler..
“Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden geçer” demişti atalarımız..”
Şartlar değişir, ama işler ve vazifeler değişmez..
Fırtınalar olur, kasırgalar yaşanır..
Ne arzular biter ne de elemler..
Her şey ismi ile belli olacaktır..
“İnsan, ismi ile cismi ile resmi ile iade edilecektir.”
Aynen öyle..
İnsan işte böyle bir varlık olarak yaratıldı..
Hiçbir şey zayi olmadı..
Ne yapsa yazıldı, ne etse kaydedildi…
Ne zulümler ebedî kaldı, ne de zevk ve sefalar bâki kadı..
Her insan beklediği âkıbeti gördü..
İşte onun için hayat var oldu.
Günde yüzelli bine yakın insan dünyadan ebedî âleme gidiyor.
İki yüz bine yakın insan da dünyaya “Merhaba!” diyor..
Ama biz aldandık!
Kendimizi insanlara göstermeye çalıştık..
Fakat bu bizlere hiçbir fayda vermedi..
Sonra her şeyimizi Allah’a verdik..
O zaman huzuru bulduk..
Yazının da adı o zaman belli oldu..