Her bir şeyin kapısını çaldık.
Âdeta insanlar adedince kapıların…
Kalp kapısı, Gönül kapısı, Aşk kapısı, Merhamet kapısı, Dert kapısı, Namert kapısı, Nur kapısı, İlim kapısı, Kilitli kapı, Açık kapı, İlâhî kapı, Cennet kapıları,
Cehennem kapıları, Dost kapısı…
İnsan hangi kapıdan girmek isterse o kapıyı çaldı. Kimi kapılar açıldı, kimi kapılar açılmadı.
Sonra Rahmeti İlâhîyenin kapısını çaldık. Arzularımız vardı, isteklerimiz vardı. Onun Rahmet hazinesi genişti. Yeter ki sen iste, yeter ki talep et…
“Senin kapından başka hangi kapı var, hangi kapıya gideyim. Senden başka hak mabud yok ki ona gidilsin” dedi Bediüzzaman Hazretleri.
O zaman ne kadar güzel kapılar varsa hepsi bir bir açıldı.
Besmele çekip içeri girdik. O vakitten sonra kâinatın kapıları arkasına kadar açıldı. Zahiren açık olan gözlerimiz ve gönüllerimiz doyasıya o âlemleri seyretti.
O açık kapıdan diğer sevdiklerimizi de çağırdık. Kabir kapısı ve diğer âlemlerin kapıları insana ünsiyet ve huzur damlacıkları sundular. O kabir cennet bahçelerinden bir bahçe oldu. Ne soğuğun şiddeti, ne de sıcağın harareti bize tesir etmedi.
Kapılar, kapılar…