Koskoca bir âlemi omuzun da taşıyor.
Bir adı var...
Hayatı âlemi misalden başlıyor...
İlk insandan başlayan bir hayatı var...
Dünyadan göç edenler...
Şu an Dünyada bulunanlar,
Ve Dünyaya gelecek olanlar.
İnsan bu...
İkiz bile doğsalar, farklı özellikte ve güzellikte yaratıldılar..
Sonra adları kondu...
Kimi Ahmet oldu,
Kimi Ayşe ve Fatma...
İsimler çeşit çeşit şekiller aldı...
Sonra bu isimler kayıtlara geçti.
Hangi köyde doğdular?
Hangi babadan ve anadan oldular?
Hepsi yazıldı,
Hepsi çizildi...
Sonra Dünyanın muhtelif kıt’alarına dağıldılar...
Çoğaldıkça çoğaldılar.
İlçeler, şehirler ve ülkeler meydana geldi...
Meslek sahibi oldular...
Ticaret yaptılar...
Medeniyet bir bir gelişti...
Peygamberler, mu’cize yolu ile insanların baş ustaları oldular.
İşte yaşadığımız hayat şimdi bu hale geldi.
İnandılar-inanmadılar...
Yüz yirmi dört bin Peygamber geldi ve hak dini tebliğ ettiler.
Sonra cemiyetler ve cemaatler teşekkül etti.
Nurlar yazıldığı ve okunduğu ilk yıllarda bir adı yoktu...
“Risale-i Nur Külliyatı” denilmişti.
“Nurculuk” adı sonradan konuldu.
Ve, artık onlar “Nurcular” dı.
İki kelime ile “Nurculuk hareketi” oldu.
Bir aile değil açıkça bir cemaatti.
Kökeni Asr-ı Saadetten başlıyordu.
Muzır bir cemiyet değildiler.
İmanın fedaileri oldular.
Cennete adam yetiştirdiler.
Zaten sonraki durak orası değil miydi?