Tevfik Efendiye niçin” Şamlı” denildiğini bilmemiz lâzım.
Bediüzzaman Hazretleri, otuzlu yaşlarında, İstanbul seyahatinden Van’a döndüğü zaman, Diyarbakır, Mardin’den sonra Suriye’nin Şam vilayetine kadar gider.
Buradaki ehli iman Üstadın derin ilmi, şöhretinden istifade niyeti ile Emeviye Camii’nde bir hutbe irad etmesini arzu ederler.
On bini aşkın cemaat, içinde yüz ehl-i ilmin bulunduğu topluluğa hitap eder.
Ehl-i imanın altı tane hastalıklarını izah eder.
Bu hutbe kıyamete kadar devam edecek olan ehl-i imanın adeta reçetesi hükmündedir.
Bu cemaat arasında Tevfik Efendi ve subay olan babası da bulunmaktadır.
O dönemlerde Suriye Osmanlı idaresindedir.
Tevfik Efendi o yıllarda daha çocukluk dönemindedir.
Hutbeyi dinlerken, Tevfik Efendi’nin babası Tevfik Efendiye eğilerek şöyle der:
“Bak evlâdım bu muhterem zata dikkat et. Gün gelecek bu zata ehemmiyetli bir zaman da hizmet edeceksin.”
Aradan yıllar geçer.
Suriye elimizden çıkar.
Burada Tevfik Efendi’nin babasının da ehl-i velâyet bir subay olduğunu anlıyoruz.
Daha sonra İstanbul’a taşınırlar.
Cumhuriyetin ilk yılları malûm. Dinden şiddetli bir şekilde uzaklaşma vardır.
Tevfik Efendi hem ehl-i ilim ve hafızdır.
Çeşitli seyahatinden sonra kader onu Barla nahiyesine, büyük caminin imametine getirir.
Bediüzzaman Hazretleri, Burdur ve Isparta’dan sonra Barla’ya nefyedilir.
İşte buluşma burada gerçekleşir.
Tevfik Efendi’nin aklına babasının Şam’da söyledikleri gelir.
Risale-i Nurlar telif edilmeye başlanır.
Yıllar içinde Risalelerin büyük kısmı burada telif edilir.
Üstad söyler Tevfik Efendi yazar, yazar...
Engin deryaların, asırlardan zamana uzanan zaman seyli hükmünü icra etmektedir.
Bu telif edilen Risalelerin kahir ekseriyeti Barla’da telif eldir.
Tevfik Efendi vefat eder.
Kabri, Barla Kabristanı’ndadır.
Büyük bir hizmetin kâtipliğini yapar.
Mekânı Cennet olsun.
Kabri Nurlar ile dolsun inşallah.