Hayat bir seyir içinde hareket etmiyor.
İnişleri–yokuşları oluyor.
Bir zamanlar çocuktuk.
Hatta, anne karnına yeni düşmüştük.
Nasıl bir Dünyada hayata geleceğimizi bilemiyorduk.
Ama, hayatın seyri zaman ile şekillendi.
Yaşlar bir bir ilerlerken, hayatın kaçınılmaz şartları bir bir hayat yolculuğuna gelmeye başladı.
İnsan kefensiz Dünyaya gelmişti.
Ölürken kefenlerimiz hazırlandı.
Sonra gençlik, orta yaşlılık derken, yaşlanır hale gelmiştik.
İşte hayat böyledir.
İnsanı insan eden imanı olduğunu anladık.
Hiçbir canlıya verilmeyen sorumluluklar insana verildi.
Keza, mükâfatları da öylesine yüksekti.
İnsan, hayatın mahiyetini hastalandığı ve musîbete uğradığında anlıyor..
Bediüzzaman Hazretleri,”gidin, hastanelerden, hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz” dediği şeyler insan ile birebir ilgilidir.
Kabirdekilerin dili yoktur, ama insana bir nasihatçı vazifesini yaparlar.
Bundan üç-dört hafta öncesinden başlamıştı ağrılarım.
Önce sağ gözüme, sonra ayaklarıma vurdu işaretleri.
Hastaneye çocuklarım ulaştırdıklarında anlaşıldı durumum.
Tomoğrafi ve çeşitli analizlerde felç başlangıcı geçirdiğim anlaşıldı.
Benim küçük bir göz ağrısı ve tansiyon düşüklüğü zannettiğim rahatsızlığımın sebebi meğer bu imiş..
Beyne giden damarlarda rahatsızlık tesbit edildi.
Tabi, devlet hastanesine yattığımda “ölümün keşif kolları”ndan biri ile karşı karşıya idim.
Bir gün geç gitsem hastaneye tam felç geçireceğim ifade edildi.
Yaşım, ihtiyarlık zamanımı hatırlattı.
Altmış beş yaş bir işaret taşım oldu.
İkinci gün seçim günü idi.
Hemşire hanıma rica ettim:
”Ben oyumu kullanmam lâzım”
Kabul ettiler.
Zor yürüyerek oyumu hanımla kullandık, hastahanenin aracı ile.
Bu hastalığımı, otuz yıl günlük makale yazdığım “Çorum Hakimiyet“ gazetesi sayfasında yayınlanmış.
Sosyal medyada duyulunca dostlarım, akrabalarım ve okuyucularımın aramaları başladı.
Gazetede “geçmiş olsun” ilânları ülkemizin dört bir yanından verilince duâlar ittihad etmeye başladı.
Artık dermanım kesilmişti.
Penguanler gibi yürümeye başladım.
Arayan eski milletvekilleri, dışarıda oldukları için ağlayarak telefon eden yeğenlerim benim can yoldaşlarım bana adeta nefes oldular.
Şimdi çok şükür duâlarınız ile biraz daha iyiyim.
İnşallah iyi olacağım.
Bu hastalık bana iyi bir nasihatçı oldu.
Çünkü,”hayat musîbetler ve hastalıklar ile tasaffi eder” hakikatini fiilen yaşıyorum.
İşte insan hayatı böyle.
Önemli olan imanımız ve ihlâsımızdır.
Bizzat ziyaret eden kardeşlerime, telefon ve sosyal medya ile hastalığımı paylaşanlara yürekten teşekkür ediyorum..
Allah, hepinizden razı olsun.