"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Küllî nimete küllî şükür

Resul Oruç
22 Mart 2011, Salı
Teknolojinin faydaları şüphesiz tartışılmazdır. Tabi yerinde ve zamanında kullanıldığı sürece. Hayatımızın her noktasında olduğu gibi ifrat-tefritten ziyade vasatı yakalamak teknoloji kullanımında da önemlidir kanımca.
Öyle bağlantılarımız var ki teknolojiye en zenginimizden en fakirimize, şehirlimizden köylümüze kadar herkesin ulaşımına açık—bazı istisnaları hariç tabi. Meselâ televizyona “teknoloji ürünü değildir” diyen yoktur. İşte bu teknoloji harikasının neredeyse girmediği ev yok Türkiye’mizin dört bir yanında. Bir ev döşenirken, çeyiz eşyaları alınırken, akşamları boş kalan zamanlarımızı harcarken… Vazgeçilmez teknoloji ürünüdür televizyon.
Peki bizler sadece televizyon kullanımında ne kadar ölçülü veya kanallar konusunda ne kadar seçiciyiz? Hani her nimetin şükrü kendi cinsinden olur ya; biz ne kadar şükrünü eda edebiliyoruz sadece televizyonun? Bu meyanda Üstad Hazretleri bakın ne buyurmuş: “Evet, küre-i havanın yüz binler kelimeleri birden söyleyen ve bir dili olan radyo unsuru, nev-i beşere öyle bir nimettir ki, küre-i havayı bütün zerrâtıyla şükür ve hamd ü senâ ile doldurmak lâzım gelirken, dalâletten tevellüd eden sefahet-i beşeriye, o azîm nimeti şükrün aksine istimal ettiğinden elbette tokat yiyecek. (...)
“Evet, radyonun küllî nimetiyet ciheti, küllî bir şükür iktiza eder; ve o küllî şükür de, Halık-ı Arz ve Semâvâtın kelâm-ı ezelisinin şimdiki bütün muhataplarına birden yetiştirmek için, külli yüz bin dilli semâvî bir hafız hükmünde her vakit kâinatta Kur’ân’ı okumalıdır; ta o nimetin külli şükrünü eda ve nimeti idame etsin. (Kastamonu Lâhikası, s. 46)
Hazret-i Üstad “radyo” demiş biz şimdi daha yaygın olan “televizyonu” baz aldık. Bu mektubun tamamını okursak ne kadar sıradanlaştırdığımızı anlarız bizlere hücum eden günahları. Bir diziyi, herhangi bir reklâmı, sıradan bir programı izlerken bile ne kadar müstehcenlikler ve haramlara maruz kalmaktayız da farkında değiliz. Çünkü hayatımızın her noktasında türdeşleri mevcut olduğu için normalmiş gibi geliyor Allah muhafaza. Yine “Mesnevî-i Nuriye” eserinde Üstad Hazretleri buyuruyor ki; “…Çünkü, o masiyete devam eden, ülfet peyda eder. Sonra, ona aşık ve müptelâ olur; terkine imkân bulamayacak dereceye gelir…” (s. 107) Ne kadar ilginç değil mi, tam günümüz.
Bugün şu dizi var, yarın şu program var, var var… Müptelâsı olduktan sonra çok şey var. İyi de ne kadarı bizi yukarıdaki küllî şükre ortak ediyor ya da ne kadarının işlemekte oldukları-–gerek görsel, gerek sözle—günahlarına tepkisiz müptelâ oluyoruz? Veya ne olmuş ulvî duygularımıza da normalmiş gibi izliyoruz bu çeşit tv programlarını?
Asıl ilginç olan şu; ailecek o kadar rahat izliyoruz ki tv programlarını, sâfî zihinli çocuklarımızı da alıştırıyoruz farkına varmadan. Sonra aklı başına geldikçe dinî programları izlerken sıkılmaya başlıyor. Aşılamamışız, ağacı yaşken eğmemişiz, sonra da bu neden böyle oldu, niye istediğim gibi olmuyor diye dövünüyoruz.
Bizlere karşılıksız verilen ve teknolojinin hâlâ çaresiz olduğu sadece göz, kulak gibi uzuvlarımızın şükrünü, İlâhî (ulvî) kelâmlar dinleyerek edâ etmek daha doğrudur, değil mi? Küllî şükür hükmünde olan tv programlarına ilgi ve alâkayla aslında iki nimetin de şükrünü etmiş oluyoruz sanırım. Gelin, küllî şükre küllen iştirak edelim!
Okunma Sayısı: 1898
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı