İnsanoğlunun sosyal hayatta harman olup savrulduğu, danesinin samanının ayrıldığı zamanları ve bir de bu ayrışmanın ilk önce yapıldığı bir yer vardır. Bu yer; acısıyla tatlısıyla, sevinciyle hüznüyle ailedir, aile hayatıdır.
Şöyle bir bakarsak şefkat dolu sinelerin, nice insanları şefkat dolu hayatlara kavuşturduğunu, acımayı, kucaklamayı ve sahip çıkmayı gerçek anlamlarıyla öğrettiğini görürüz. İnsanoğlu için ilk şefkat sinesinin ailede, anne ve babada olduğu herkesçe iyi bilinen bir gerçektir. Hayattaki uygulamaları ise insanlık derecesine göre değişkenlik arz etmektedir.
Hayatın gerçekleri olacak olan savrulmaların ikinci basamak karşılayıcısı ve sahiplenicisi ise merhamettir. Aile çadırının bir direği mesabesinde olan merhamet; bir aileyi gerçek anlamda ya var eder, ya da yok eder. Çünkü büyüklerden küçüklere el tutucu, sahiplenici, acıyıcı bir merhametin varlığı ve küçüklerden büyüklere sevgi ve saygıyla tabi olan bir merhametin varlığı ailenin ve aile hayatının dirliğinin tam ifadesidir.
Varlık âleminde herşey yıkılır ve dağılır ama sevginin, hürmetin buluştuğu kol kola olduğu bir aile daima ayakta kalır. Yıkılanları da ayağa kaldırır. Önemli olan sevginin ve merhametin yaşanacağı, gösterileceği zamanı iyi bilerek uygulamaya koymaktır.
Yaratıcının kâinata koyduğu ve bütün yaratılmışları kulluk ve vazifelerini yerine getirme noktalarından birbirlerine bir aile gibi bağladığı; vefa duygusunu bilmek ve sahiplenerek yaşayabilmek ise, Allah için yaratılmış olan herşeye bir bahş ve hediye olacaktır. İnsanım diyen insanın yapması gereken en iyi hal ve hareket; bu ilahi hediyeye sırtını dönmemek, nankörlük etmemektir. Mensup olduğu aileyi iyi bilmektir. Vefalı olmaktır.
Kanaatkârlığın, teslimiyetin ve tevazunun hakim olduğu bir aile için hayat boyu koruyucu bir manevi çadırın üzerlerine çekildiğini görürüz. Bu çadırın ipi, direği ve kumaşı ise Allah’ı bilmektir, O’nu bildiğini ve tanıdığını; edeble, ubudiyetle ve ihtiramla bildirmek, ilân etmektir.