Ve gerçekten otuz üç mertebe değil üç yüzden geçer dediği şuur-u imanî, marifetullah ve iman-ı billah hakikatını netice verecek tefekkür-ü imaninin zerreden kâinatın tamamına ifade ettirecek tarzda giden Âyet-ül Kübra’nın Nur Talebelerine Şeyh Geylani tarzında hakaiki imaniyeyi ilmelyakın, aynelyakin ve hatta hakkalyakin suretinde Cenâb-ı Hakk’ın azametini ve kibriyasını tefekkür ederek kazandırması mümkündür. 

En küçük bir “hu” lâfzıyla ve en küçük bir madde-i zerre ile kâinatın otuz üç mertebede ve on dokuz Nurda açılımlarını zikir ve teşbihlerini tek tek veren küçükten, küllî ve kâinatın tamamıyla yaptıkları ibaret, ubudiyet ve vazifelerin adeta kâinatın “hu” ile başlayarak yedi ve yedinin katları şeklinde yaptıkları ve uluhiyet-i İlâhiye karşısında ubudiyet-i külliyeyi “nağbudu’nun Nu’nu”nda ifade ederek muvaffak olabildikleri cüz’î ve küllî bütün ibadetlerin tamamı tavaf hakikatıyla şuur sahibi ehl-i iman tarafından ifade edilebilmektedir.  

Bu tavaf ibadetine bu manalarla mazhar olmak ve bu marifetullah, iman-ı billah ve şuur-u imanî hakikatlarını tefekkür, tezekkür ve tesbih ederek küllî ubudiyete ve muhabbetullah hakikatine mazhar olabilmek, ancak tavaf hakikatını halis bir niyet, samimî bir ubudiyet ve gerçek bir ihlâsla yakalamak mümkündür.

Tavaf zerreden başlayarak Kâinatın tamamıyla bir ve beraber olarak yalnız ve yalnız azamet-i kibriya’yı haşmetiyle Cenâb-ı Hakk’ın özel dâvet ve çağrısına manalar ve gayeler noktasında tevhid-i hakikiyi yaşayarak ve hissederek yakalıyabilmektir. 

Üç yüz binden ziyade mertebe ve dairelerin otuz üç çeşit mahlûkatın vücub-u vücud ve marifetleriyle yaptıkları ibadetlere iştirak edebilmek ve muvaffak olabilmeyi Cenâb-ı Hak her tavaf yapabilenlere nasip etsin, bu âli manalarla inşallah…