"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Beddua edemiyorum, çünkü

Rifat OKYAY
06 Nisan 2018, Cuma
Bir hazan mevsiminde dört mekân, dört su - 7

Üstad: “Kardeşim beni anlamıyorlar. Halbuki ben bunların geleceği ve selÂmeti için çalışıyorum. Beddu edemiyorum. Çünkü bazılarının beli bükülmüş anne-babaları var. Bazılarının tüyü bitmemiş yavruları var. Onlara kıyamıyorum.” 

Hasan Ekinci Ağabeyimizi çarşı içinde dükkânında babası Molla Hamid Ekinci Ağabeyimizin hatıralarını bazen ağlayarak, bazen de sevinç-le anlatırken çaylarımızı içerek dinlemeye devam ediyoruz: “Babam Molla Hamid, Üstad Hazretleri’nin bizzat alâkadar olup Kur’ân okuttuğu talebesi ve hizmetkârıdır. Üstadımızın Van hayatıyla alâkalı en çok ve en sağlam hatıraları o nakletmiştir.

“Dedelerimiz Bağdat’tan gelmişler, o zaman Van’a bağlı Pervari ilçesine yerleşmişlerdir. Babam altı yaşındayken, Van’da bir camide imam-hatiplik görevinde bulunan dedem vefat etmiştir. Babam bundan dolayı tahsilini tamamlayamamıştır. Yarım ümmîdir. Babama “Molla” ünvanını Bediüzzaman Hazretleri vermiştir. Babam, altı ay Nurşin Camii’nde, iki yıl da Erek Dağı’nda Üstad Hazretleri’ne hizmet etmiştir.

MOLLA HAMİD’E DAYAK

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Van’dan sürgün edilmesinden sonra, sekiz-on defa teşebbüste bulunduğu halde Üstad’la görüşememiştir. Üstad Hazretleri’ni ziyaret etmek istediğinde de zamanın idarecileri tarafından her defasında hapis, dayak, eza ve cefalarla Van’a geri gönderilir. 

Babam Molla Hamid o günlerle alâkalı bir hatırasını şöyle anlatmıştı:

“Üstad Kastamonu’dayken, Hafız Halid’le birlikte çok meşakkatli bir yolculuk sonunda Kastamonu’ya kadar gittik. Kastamonu’ya geldiğimizde arabanın şoförü nereye gideceğimizi sordu. Biz de, Üstadımızı görmeye geldiğimizi söyledik. Şoför, ‘Siz onu göremezsiniz, çünkü evi karakolun yanındadır. Ben haber vereyim talebeleri gelip sizi alsınlar’ dedi. Biz de ‘Çok iyi, Allah sizden razı olsun’ dedik. Biraz bekledikten sonra fötr şapkalı, siyah gözlüklü, pardösülü, bıyıksız iki kişi şoförle beraber geldi. Ben kendi kendime bunlar Üstad’ın talebelerine benzemiyorlar, dedim. Bize yaklaşıp, ‘Siz mi Üstad’la görüşeceksiniz?’ diye sordular. Biz de ‘evet’ dedik. Adamlar, “Haydi öyleyse gidelim” dediler. Biri benim, biri de Hafız Halid’in koluna girdi. Birkaç adım atar atmaz yüzümüze, ağzımıza, artık neresi olursa bize yumruk atmaya başladılar. Karakola kadar her tarafımız kan içinde kaldı. Karakola götürdüler, orada da falakaya yatırdılar, bayılıncaya kadar dövdüler. ‘Siz Bediüzzaman’ın casususunuz, itiraf edin, sizi bırakalım, yoksa sizi öldürene kadar döveceğiz’ diyorlardı. Kastamonu karakolunda üç gün bizi tuttular. Ayaklarımız şişmiş ve yaralar içindeydi. Bizi bir kamyonun üzerine bindirip Çankırı’ya yolladılar. On gün de orada nezarette kaldık. Daha sonra bizi bıraktılar. Kastamonu’ya gittik, ama Üstad’la görüşemeden Van’a geri döndük.

HARİKA MEKTUP

Üstad Bediüzzaman Said Nursî ile talebesi Molla Hamid’in son olarak görüşmesini ise oğlu Hasan Ekinci Ağabeyimiz bizlere kısaca şöyle anlattı: “Yukarıda anlatılan ve benzeri teşebbüslerden sonra babam Üstad’la Emirdağı’nda görüşmeye muvaffak olmuştur.  

“Aradan yirmi beş yıla yakın bir zaman geçtiği halde beni tanıdı. ‘Sen benim Molla Hamid’imsin, beni zehirledir. Ama iyiyim çok şükür’ dedi. Ben, ‘Üstad’ım sizin yanınıza gelip size hizmet etmek istiyorum’ dedim. Bana, ‘Kardeşim, bir insanın bir memlekette nafakası kesilince, oradan hicrete memur olur, yoksa keyfî olarak kendi memleketini terk eden manen mesuldür’ diyerek tekrar tekrar bana, “Van’ı terk etme” dedi. Yaşadığı sıkıntılardan ve yapılan zulümlerden uzun uzun bahsetti. Van’lı dost ve talebelerini, kimler hayatta, kimler vefat etti, şimdi ne yapıyorlar diye tek tek sordu.” 

TALEBELERİNİ UNUTMAMIŞ

 Seyda Van’lı talebelerini, Van’lı ahbaplarını, Van’dan ayrıldıktan sonra da unutmamış ve devamlı bir şekilde onlardan haber almayı ve kendileriyle irtibata gelen giden ziyaretçiler ve mektuplarla devam ettirmeye çalışmıştır. Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî’nin Emirdağı’ndan Van’lı Molla Hamid Ağabeye ve Nuh Bey’e yazdığı mektuplarından birinde şöyle hitap ediyor: “Aziz, sıddık, vefadar ahiret kardeşlerim Hacı Nuh Bey, Molla Hamid! Sizler benim için çok ehemmiyetlisiniz. ‘Sıddık-ı Vefiy bu zamanda yoktur’ diyenlere karşı sizleri gösteriyorum. Yirmi sene Van’da geçirdiğim hayat-ı ilmiye benim için çok kıymettardır. Lillahilhamd sizler o kıymettarlığı gösterdiniz. Ve Van’a karşı şedit hissiyatıma tam mukabele ediyorsunuz. Size medar-ı ibret bir vakıa söyleyeceğim. Şöyle ki; geçen sene Barla’lı, İstanbul ticaretinde bulunan Bekir Efendinin şeriki Mehmet Efendi vasıtasıyla bir mektup aldım. Mektup harika olarak bana göründü. Çünkü Hulusi Bey, ‘Nuh Beyle görüştüm’ diye o mektupta bana yazıyor. Aynı mektupta Nurşin’i Süflâ’da Molla Abdulmecid’in yazısı ve imzası vardır. Fesübhanellah dedim. En ziyade sevdiğim bu insanların ayrı ayrı memlekette bulunmakla beraber, bir mektupta bunların içtimaları tevafukla bir levha-i temaşadır…”

AÇ BAKALIM VAN SAYFASINI

Yeri gelmişken Emirdağı’nda Üstad’ı ziyareti sırasında Molla Hamid Ağabeyin bir kısım hatıralarından da bahsedelim: “Üstadımı Emirdağı’nda ziyaretimde bana: ‘Hamid aç bakalım Van sayfasını, anlat bakalım…’ dedi. Ben de Van’dan her türlü aklıma gelen malûmatı, aile efradımı, ölenleri, kalanları, yaptığım işleri tek tek anlattım ve ‘Beni bırak da sen ne âlemdesin Seyda?’ diye sordum. Kendisini nasıl zehirlediklerini anlattı: ‘Kardeşim çok hararetim vardı. Yoğurdu pencereye bırakın, biraz soğusun, ayran yapın içeyim, demiştim. İftarda bekçiye yüklü para vermişler, pencereye merdiven dayattırıp içine zehir atmışlar. Haberimiz olmadan yedim. Zehirin tesiriyle kaç gündür perişanım!..’ dedi. Üstad’dan bunları dinleyince kendimi Van’daki gibi düşünerek yanımda bulunan kardeşlere çıkıştım: ‘Üstad’ın yemeğine niye dikkat etmiyorsunuz? Niye böyle şeylere mahal veriyorsunuz’ dedim. ‘Üstadım bunlara bedduâ et. Allah kahretsin, sizden ne istiyorlar?’ dedim. 

Üstad, ‘Kardeşim beni anlamıyorlar, beni hain zannediyorlar. Halbuki ben bunların geleceği ve selâmeti için çalışıyorum. Bedduâ edemiyorum. Çünkü bazılarının beli bükülmüş anne-babaları var. Bazılarının tüyü bitmemiş yavruları var. Onlara kıyamıyorum” dedi.

DİZİ: RİFAT OKYAY

[email protected]

Okunma Sayısı: 6224
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • akif demir

    6.4.2018 21:50:52

    bizde zalimlere her gün beddua ediyoruz...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı