"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dicle Nehri’nin kaynağı

Rifat OKYAY
14 Nisan 2018, Cumartesi
Bir hazan mevsiminde dört mekân dört su - 15

SEKİZİNCİ KİTAP

Genç Said Bitlis’ten Müküs’e (Bahçesaray) Mir Hasan Veli Medresesi’ne gelir. Burada da genç talebelere önem verilmediğini görür. Hocasına sıra ile okunması gereken yedi kitabı terk ederek sekizinci kitabı okuduğunu bildirir.

Söz Müküs’e gelmişken; Bediüzzaman’ın zeki ve başarılı talebelerinden olan Müküslü Ham- za’dan bahsetmek isteriz. Babasının ismi Hacı Bekir olan Hamza, 1892’de Müküs’te doğmuştur. Müküs o zamanlar Van’ın Gevaş Kazası’nın nahiyesidir. İlk tahsilini Müküs’teki Mir Hasan Veli Medresesi’nde yapan Hamza daha sonra Van’a gitmiş ve Bediüzzaman Said Nursî’ye Horhor Medresesi’nde talebe olmuştur. Van’ın, Rus’lar tarafından işgal edilmesi üzerine Müküslü Hamza, Abdulmecid (Nursî) Ünlükul ile birlikte Diyarbakır’a gelerek İşarat-ül İ’caz’ı temize çekmişlerdir.  Daha sonra bu kitabın tashihini Eski Van Valisi Tahir Paşa’nın oğlu ve kendisi de Valilik yapmış olan Cevdet Bey’in evinde yaparlar. Tashih yapılırken dökülen mürekkebin şekli Bediüzzaman’ın esir düşmeden önce içerisine düştüğü su arkının şeklini andırır. 

Bu şekliyle mürekkebin aldığı hal İşarat-ül İ’caz kitabında aynen basılmıştır. 

BİR HAFTA ÇALIŞTIM, ONU KURTARDIM

Üstad Hazretleri bu zeki ve gayretli talebesinden 1922 senesinde Meclis’e sunduğu beyannamesinde şu şekilde bahseder: “Eskiden Türk olmayan bir talebem vardı. Eski medresemde hamiyetli ve gayet zeki talebem ulûm-u diniyeden aldığı hamiyet dersiyle her vakit derdi: ‘Salih bir Türk, elbette fasık kardeşimden ve babamdan bana ziyade kardeştir, akrabadır.’ Sonra aynı talebem, talihsizliğinden sırf Fünun-u Cedide okumuş. Ben dört sene sonra esaretten gelince onunla konuştum. Hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi ki: ‘Ben şimdi Rafizi bir Kürdü, salih bir Türk hocasına tercih ederim.’ Ben de: ‘Eyvah!’ dedim. ‘Ne kadar bozulmuşsun!’ Bir hafta çalıştım, onu kurtardım, eski hakikatli haline çevirdim.”

Üstadın ifadesiyle zeki bir talebe olan Müküslü Hamza savaş yıllarında orduda imamlık ve vaizlik yapar. Bediüzzaman’ın İşarat-ül İ’caz ve Onuncu Söz Risa- leleri’nin tab edilmesinde yardımcı olur. Bediüzzaman Said Nursî hakkındaki yedi sayfalık ilk biyografiyi de kendisi yazar ve bastırır. İstanbul’a geldiği zaman İstanbul Üniversitesi Arap-Fars bölümünde okur ve mezun olur. Medresetü’l Vaizin mektebini de aynı yıllarda bitirir. Arkadaşı olan Prof. Ali Nihad Tarlan’ın ablası Adalet Hanımla evlidir. 1960 senesinde Suriye’de vefat etmiştir.

ÜÇ NEHİR

Başları yarı yerlerine kadar Cenâb-ı Hakk’ın beyaz takkeyle örttüğü yüksek dağların arasından kıvrım kıvrım yeni tamiratı yapılmış ve asfaltlanmış yoldan; yavaş yavaş hane işleri bakanı ve Halil Öngel Ağabeyimizle, hamarat ağabeyimiz Ahmet Yaprak’ın kullandığı arabasıyla hem ilerliyor, hem de Bediüzzaman’ın gittiği, geldiği; gezdiği, tefekkür ettiği; ilim tahsil ettiği, harp ettiği yerleri seyrederek, takip ederek Müküs’e (Bahçesaray’a) doğru ilerliyoruz. Hem de Üstad’la alâkalı hatıraları dinliyor, kaleme alıyoruz. Bir yandan da Hazreti Bediüzzaman’ın “O üç nehrin herbirine Cennetten birer katre her vakit damlıyor ve ondan bereketlidirler”, hem bir rivayette denilmiş, ki: “Şu üç nehrin (Nil, Fırat ve Dicle nehirleri)  menbaları Cennettendir.”, “Nil’i mübarek, Cebel-i Kamer’den çıktığı gibi, Dicle’nin en mühim bir şubesi, Van Vilayetinden Müküs İlçesinde bir kayanın mağarasından çıkıyor…” ifadelerinde yer alan meşhur su kaynağını göreceğimiz için heyecanlanıyoruz.

Yüksek dağların arasından dö- ne döne vadi tabanına doğru yaklaştığımızda, bağlık, bahçelik alanların yol kenarlarında fazlalaşmasından Müküs ilçesine yaklaştığımızı anladık. Van Vilayetiyle, Arvas Köyü arasında yer alan Müküs’te Hz. Üstad 1888 yılında Mir Hasan Veli Medresesi’nde kalmıştır. Buradan da Van’ın Gevaş (Vastan) ilçesine geçmiştir.

DÜNDEN BİR NOT VE ÖZÜR

Van’a gelişimizin ikinci günü ziyaret edeceğimiz mekanımız ve ikinci tadacağımız suya doğru gitmek için sabahtan Ahmet Yaprak ve Halil Öngel ağabeylerle buluşuyoruz. İstikametimiz Müküs (Bahçesaray) İlçesi.                                          

1888 yılında 14-15 yaşlarında küçük Said, Nurs’ta Efendimiz’i (asm) ziyaret etmek ister. Bu arzu içerisinde gece rüyasında Peygamberimizi görür. Kendisiyle nasıl görüşüp, konuşacağını düşünür ve aklına Peygamberimizin geçebileceği Sırat Köprüsü’nün başında beklemek  gelir.  “Peygamberimiz buradan geçerken elini öperim” diye düşünür… Orada beklerken bütün Peygamberlerin ellerini öper ve onlarla görüşür. Son olarak ahirzaman peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (ASM)’ın ellerini öper ve kendisinden ilim talep eder… Efendimiz (ASM) kendisine, “Ümmetimden sual sormamak şartıyla sana ilm-i Kur’an verilecektir” der. Bu müjdeli haberle birlikte sabahı büyük bir huzur içinde bekleyen küçük Said rüyasını anne ve babasına anlatır ve yeniden ilim tahsiline devam etmek (Daha önceleri ilim  için müracaat ettiği hocalarının kendisinin zeka, mehabbetine muhatap olmayışları ve medrese talebelerinin kendisini çekememeleri nedeniyle köyüne dönmüştü…) için onlardan müsaade isteyerek; ilim tahsili için köylerine en yakın Arvas nahiyesine gitmiştir. Arvas’tan, Bitlis’e Kızılmescit Mahallesinde bulunan zamanın en meşhur âlimlerinden Şeyh Emin Efendi’nin medresesine gitmiştir. Kendisinin yaşının küçüklüğünü ifade eden Şeyh Emin Efendi (Bu zat devletin idaresindeki tanınmış birçok kişinin hocasıdır ve 1900 yılında İstanbul’a gittiğinde zamanın padişahı tarafından merasimle karşılanmıştır…) ders vermek istememiştir ve talebelerinden birisine Said’i okutmasını söylemiştir.

Kendisiyle alâkadar olunma-masını ilmin izzetine yakıştıramayan genç Said, günlerden bir gün Şeyh Emin Efendi camide talebelere ders verirken ayağa kalkarak: “Efendim anlattığınız öyle değildir” diye itiraz ederek “yanlışınız var” der. Hayretler içerisinde kendisini seyreden Şeyh Emin Efendi ve talebelerine kendi ilmi zekâsını ifşa ederek; Şeyh Efendiye kendisini okutmak istememesini ve tenezzül etmemesini bir nevi hatırlatmış olur!

Not: Dün yayınlanan bölümde “ANLATTIĞINIZ ÖYLE DEĞİLDİR” başlıklı bölümde teknik bir aksaklık sebebiyle eksik kalan bölümü tekrar yayınlıyor, okuyucularımızdan ve yazarımızdan meydana gelen aksaklık dolayısıyla özür diliyoruz.

YENİ ASYA

 

DİZİ: RİFAT OKYAY

[email protected]

-DEVAMI YARIN-

Okunma Sayısı: 4623
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı