Ahirzamanın ehl-i ilhad, ehl-i dalâlet, ehl-i sefahat kâfirleri, küfür ehli, sefih inançsızları yalanla, körü körüne bir kuru inatla asılsız ve inkârla Müslümanların üzerine geliyorlar, saldırıyorlar, hücum ediyorlar.
Evet, bunlara ve tarzlarına karşı mukabele Müslümanlarca onlar gibi olamaz ve olmamalıdır. Nasıl mı? Doğrulukla, dosdoğru, yalansız, riyasız, gayet gerçekçi ve fiilî yaşayış ile olmalıdır… Sıdk ve hak… “Bir tane sıdk, bir harman yalanı yakar…” gerçeği hiçbir zaman unutulmamalı ve akıldan çıkarılmamalıdır.
Ahirzamanın küfür ehline, Müslümanların hallerinin noksanlığı koz olarak verilmiştir. Meselâ devamlı birbirini tenkid eden, takdiri hiç bilmeyen ve mü’minleri devamlı bedbinliğe, yeise, ümitsizliğe sevk eden fikirler; zaman ve mekânda farklı olan fikir, hal ve davranışları cerbeze olarak Müslümanları menfiliğe mahkûm etmiştir.
Cerbeze ise hem kendisi, hem de kafa karıştırdıkları adına zalimdir ve zulüm edicidir. Netice itibariyle iyilik zanniyle fenalık yapan; fenalığı iyilik diye alkışlayan ahmak Müslümanlar, kafaları karışarak şaşırmış Müslümanların ortaya çıkmasını daima her zaman sağlamıştır.
Çünkü cerbeze büyük, önemli her işte yalnız kusurları gösterir, anlatır, ama aldatayım derken de aldanır. Hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan cerbeze; küçük bir fenalığı, kötülüğü, büyüterek, dallandırıp budaklandırarak büyütür, genişletir ve iyiliklere, güzelliklere, hasenelere karşı zafer kazandırır galip getirir.
“Hakikaten cerbeze, enva’iyle garaibin makinasıdır…” mü’minlerin, Müslümanların ve hususen ehl-i iman hademelerin gözlerine bir siyah nokta gibi perde olan cerbeze her işi, her hali, her fikri, her düşünceyi simsiyah gösterir ve akim bırakır… Cerbeze ehl-i imanın sıfatı olmamalıdır.