İmanı ve ameli birbirleriyle tamamlayan herkes, kendisi gibilerle yol arkadaşlığına çıkabilir. Tersi olursa sonu hüsran olur. Yani kendi düşen ağlamaz.
Hep beklenti içerisinde olmak, hep istemek, hep kanaat etmemek insanı yorar ve insanlığı yaşanamayacak bir hayatın içerisine sürükler. Öyle olmalı ki insaniyet ve insanlık ölçüleri kanaatle tartılmalı ve çok az şikayet edecek kadar bir formata sokulmalıdır. Bu ölçüde bir format hem insanı hem de insanlığı rahata, huzura ve saadete sevk eder.
Haklı olmanın yolu iddialar olmamalıdır. Haklılığı savunan; karşısındakinin de ne kadar hakkını savunabileceğini de göz önüne almalıdır. Bu konuda doğruluk ve haklılık, insaf ve merhamet duygularının takip ettiği yolu takip etmelidir.
Dünyanın işleri bitmez. Ömür de biter, insanlık da, bir gün gelir dünya da biter. Neyi ne kadar bir ehemmiyetle değerlendirilip tanıttığımızı daima göz önünde bulundurabilmeliyiz. Bir yanda iki günlük dünya hayatı, diğer yanda ebedî ahiret hayatı ve saadeti. Bitip, batıp gidene değil; bitmeyene, batmayana bakabilmeliyiz.
Daha az iddialı yaşamak ve yaşantılarımızı iddialarla değil emeklerle; güzel, iyi ve doğru emellerle süslemek esas olmalıdır. Eğer illa bir iddia olacaksa, her zaman her yerde bir gün haklı ve doğru olamayacağınız esas olmalıdır.
Çok iş yapıp, az tartışmak ve az konuşmak bir insanın özelliği olsa; o insan ne kaybeder ne kazanır düşünmek ve bunun gereğini yapmak lazımdır. İş ve elde edilen netice, her şeye tercih edilir.
Az-çok fenalığımız olsa da iyi olmanın, güzelin ve faydalının peşinde olmanın bizlere hiçbir şey kaybettirmeyeceğini; aksine çok şeyler kazandıracağını bilmek insana daima faydalar getirir. Fenalıktan korur.