Bediüzzaman, kendisine zulüm edenler, iftira atanlara, hapishanelerde çile çektirenlere karşı hatada ve kusurda bulunanlara; Risale-i Nurlar’ı okuyarak imanlarını kurtarmaları noktasından hakkımı helâl ettim diyor…
Ölçüsüz ve mizansız gittiğimiz bazı hallerimizden birisi de şudur ki: Birisinin bir kusuru, bir hatasıyla bin iyiliğini, iyi yaptığı işlerini ve bin hasenatını, güzelliğini hemen siliveriyoruz, unutuyoruz, görmüyoruz veya görmemezlikten geliyoruz.
Eğer bu tarz hareketler Nur hizmeti dairesi içerisinde, mabeynindeki dairelerde vuku buluyorsa, va asefa!.. Halimize ağlanacak bir; elemli, üzüntülü, ağlanacak haldir. Allah affetsin ve yardımcımız olsun.
İnsan hiçbir şeyi düşünmese… Kur’ân, imân, İslâmiyet hizmeti… Kudsî nur hizmeti ve bu muazzam daireler içerisindeki muhabbeti, uhuvveti kardeşliği, arkadaşlığı, yoldaşlığı… Hiç olmazsa insan olduğunu unutmamalı ve öylece de davranmalı, konuşmalı ve yapmalıdır.
İnsaniyetten çıkar bir halde birbirine garazkârane ve tarafgirane bakan insanlar, bu davranışlara ve konuşmalara girmeden, başlamadan, yapmadan evvel; Allah’ı ve Allah’tan korkmayı ve Allah rızasını akıllarına hiç olmazsa bir anda olsa getirmelidirler ve bırakın ehl-i iman, mü’min ve muvahhid olmayı hiç olmazsa insaniyet insafını ve merhametini takınmalı, hal ve etvarına girmelidirler.
Her ne olursa olsun iman hizmetinde bulunan insanların hakkında su-i zanla, vesvese ile şübehat ile delilsiz, ispatsız gidilmemeli, haklarında konuşulmamalı ve yazılmamalıdır. Eğer bunlar yapılırsa ve yapılıyorsa; ihlâs, sadâkat, uhuvvet, muhabbet, aşk, şevk, gayret ve ümit bitmiştir. Bu bitişin ismi asla ve asla Hizmet-i Nuraniye değildir ve olamaz da…