Yalan lafz-ı kâfirdir. Yalanı ancak ve ancak dinde kesin olarak bir sıfat kazanmış olan kâfirler söyleyebilir.
Kâfir; Allah’a inanmayan, Allah’ı inkar eden, Allah’a şirk koşan, Allah’ın yap dediklerini yapmayan,Allah’ın yapma dediklerini yapan kişidir.
Doğru ve doğruluk, doğru söz ve doğru konuşmak, doğru işler yapmak gerçekleştirmek müminin, Müslümanın sıfatıdır. Bu sıfat kâfirin sıfatlarının tam tersidir.
Efendimizin (asm) çok tedbirli ve nazikane ve âlimâne bir ikazı vardır Müslümanlara; “şaka da olsa yalan konuşmayınız.”
“Y” harfi gibi hayatta kıvrılarak gözünün içine bakarak ve inanarak, ikna ederek yalan söyleyenler ancak başlarını; dimdik, dosdoğru ve oraya buraya tevillerle kıvırmayan; “I” Elif harfi gibi doğrulara çarptıklarında kendilerine gelebilirler.
Her halükârda yalanın ve yalancının bulunduğu yerlerden uzak durmak ve uzaklaşmak lazımdır.
Yalanın en maharetli hali riyakârlıktır
Sanki doğru söylüyormuşçasına; yalanı çok kıvrak bir şekilde söylemek... Yalan söylendiğinde o an için zevahiri kotardığını ve kazandığını zannedenler; aslında büyük kayıpta ve zarardadırlar. Ve sanmak, zannetmek ise nefsin, şeytanın büyük hilesidir.
Yalana değilde, doğruluğa alışmak, bunu şiar edinmek, insanoğlu için, beşer için en büyük rütbedir. Eğer bu rütbe yalanı kesin olarak terk edilerek elde edilmişse rütbelerin en büyüğü elde edilmiş demektir...
Ben ben diyenler yalana adım adım yatkın hale gelirler. Tamam, yeter, kâfi diyemeyenler yalanın değil yalanların yolcusu olurlar.
Üstün görünmek, kendine rütbe ve hayali rütbeler giyenler yalancının ta kendisi olurlar. Küçük küçük ve daha sonra çalanlar çaldıklarıyla birlikte yalan olurlar.
Büyük davaların, büyük adamların yanında olmayanlar; o davaların ve dava adamlarının önünde, arkasında, sırtında yük olarak kendilerini yalanlarla o dava ve dava adamlarının yerine koyarlar.
Velhasıl yalana gerek yok! Doğruluk illa da doğruluk vesselam.