Dinî emirlerin yerine getirilmemesi, dinî duyguların zafiyeti, dinî emirlerin uygulamadaki; gaflet gösterilerek, ihmal edilerek yapılan eksik fiil ve muameleleri yalnızca fertleri değil umumu da belâlara, musîbetlere masaddak eder.
Tabir caizse insan ve insanlık yaratıcının emirlerini ihmal ettiği gibi bir de üstüne üstlük itiraz ederek amudâne emirleri yerine getirmezse; kendi kuyusunu, dâmını kendi eliyle kazar ve yapar. İçine de düşer.
Yaşadığımız dünyada şimdi moda olmuş: “filan şahıs, şahıslar yapıyor… Filan grup, gruplar böyle uyguluyor… Filan ve filanlar bir mahzur görmüyor… İlaahir!...” Herkes dini emirleri tam ve yerinde yapmamak için bir bahane arıyor ve tembellikte gaflette isteyerek ve severek; bazen de inat ederek günü kurtarmaya çalışıyor ve çalışıyorlar.
Dünyevî, şahsî işlerde bu tarz işlerin olması ve olduğu zaman da normal karşılanması, boş verilmesi kaybedilmiş dünya imtihanı adına sıradan ve normal gelebilir.
Ama ahirete ait işlerde, İslâmiyet, Kur’ân, iman hizmeti dâvâsı ve fiillerinde ihmalkârlığın, gafletin, nefis dinlemenin ve başkalarını kıyaslayarak tembelliğe ve vize vermenin asla ve kat’a yeri yoktur ve olmamalıdır da.
Kudsî iman, Kur’ân, Nur dâvâsının hadimleri muhakkak bir surette ihlâs, uhuvveti, sadâkati, fedakârlığı ve dikkati esas düstur, prensip ve kural olarak kabul edip, ele alarak, yaşayarak muhakkak bir surette nuranî hizmetlerin aşkı, şevki ve ümidi içerisinde olabilmelidirler.
Tek başına, küçük gruplar halinde, bir topluluk dâvâsında Kur’ânî, imanî hizmetler bu zamanda çok zayıf kalıyor ve her şeye âlet edilerek Allah muhafaza zarara bile verebiliyor. Zaman kudsî, Kur’ânî, imanî bilgi ve becerilerin şahs-ı manevî çadırı altında yapılması zamanıdır. Şahs-ı manevî herkesin üstadı, yol göstericisi ve cemaati olmalıdır. Fertler yoktur. Fertlerin kuvvet ve kudretleri de yoktur. Ancak şahs-ı manevî-i Kur’ânîye vardır ve onun kanatları, çadırları altında kudsî, Kur’ânî ve imanî hizmetler istikamet üzere götürülebilir, yapılabilir.
Öyle ise Nurun hadimleri bizler daima ferdiyetçilikten uzak durmalıyız ve şahısçılıktan kaçınmalıyız. Ve meşveretlerin, istişarelerin esas olduğu ve meşveret, istişare kararlarının uygulandığı hizmetleri yapmalı ve sahip çıkmalıyız.
Eğer gayemiz, hizmet ise, derdimiz dâvâmızın kudsiyetine uygun hareket etmek ise, o zaman meşveret ve şûrâları önde tutarak daime buralarda alınan kararların takipçisi olup uygulamalarına katılabilmeliyiz.
Nefsimizi velev ki acıda olsa, zarar da etsek daima geri plâna alabilme iman inanç ve iradesini tahkikî bir surette gösterebilmeliyiz.