Desinler, olmalıyım, mecburum, benim olmam şart, benden başkası yapamaz, en elyak benim, bu benim işim, başkaları zaten yapamaz, benim bildiğim hizmettir, benim yapabildiğim hizmettir vs. ihlâsın önüne geçerse çaresiz ve faydası olmayan dertli, sıkıntılı, hastalıklı haller hizmet adamlığı iddiasında bulunanların üzerine karabulutlar gibi çöker…
Yapabildiğim kadar… Kabiliyetin kadar… Fıtratına uygun olan çeşitten… Kimseyle yarışmamak üzere… Kimseyi kendine kıyaslamamak şartıyla… Allah’ın rızasını esas maksad yapmak gayesiyle her imanî, Kur’ânî, İslâmî hizmet faaliyeti, işi senin işindir, senin sahipleneceğin imanî, Kur’ânî bir vazifedir…
Bildiğin bir iş var… Sakın zannetme ki bütün hizmetler o iş merkezlidir… Belli bir daire içerisinde hizmetleri omuzlayabiliyorsun… Aman zannetme ki bütün hizmet daireleri senin hareket kabiliyetinin içinde bulunduğun dairedir… Kimseyle kıyasa girerek Allah’ın istihdamına ittihamda bulunma!..
Koşturulduğun, muvaffak olduğun, yapabildiğin imanî hizmetleri, marifetleri, fiilleri kendinden menkul bilme… Dahi de olsan Allah’ın inayet ve ihsanının, O’nun istihdam ve mazhariyetinin önüne geçmeyeceğin bir katre su damlacığı olduğunu hiçbir zaman, hiçbir zemin ve mekânda ve hal ü şartta unutma!..
İhlâs, uhuvvet, tesanüd, ittihad, ittifak gibi âlî iman-Kur’ân hizmeti özelliklerini kendi dikkatsizliğin ve gafletinle; tembelliğin ve vurdumduymazlığın ile payimal edebileceğini, eksik ve nakıs yapabileceğini, hatta hiç yapamayacağını, yerine getiremeyebileceğini an şart ki yalnız ve yalnız inayet-i İlâhiyenin lâzım, elzem ve lüzumlu olduğunu o küçücük aklından hiç çıkarma…
Derdi hizmet olanın, hizmet kadar derdi olur… Böylelerinin ayaklarına bağ olup da başka dertlerin peşine koşup düçâr olma ve başkalarına da mani olma!..
Unutma rıza-yı İlâhiye haricine çıkarsan, inayet-i İlâhiye imdadına gelmez ve hizmet gayretini, ümidini, aşkını, şevkini ancak nefsinin ve başkalarının rızası için kullanabilirsin… Bu ise insaniyetten iflâs etmek olur…