Mü’min ve muvahhid insanların hedefi ve gayesi; imanın bütün şubeleri, bütün mahiyetiyle beraber ihtişamına yetişmek, muhteşemliğini hayatın her karesinde yaşamak olmalıdır.
Dünyanın bütün zevklerine, lezzetlerine ve menfaatlerine sahip olmak, yaşamak ondan sonra vakit kalırsa ahiretin işlerine, vazifelerine, amellerine yönelmek ve yapmaya çalışmak ancak ve ancak dünya adına gerçekleştirilmiş bir iş olacaktır…
Bediüzzaman, Cehennemi ve ateşlerini, azaplarını anlatmamış, daima ahiretin güzelliklerini, Cennetin meyvelerini, iyilik ve faydalarını nazara vermiş.
Şu zamanın dalâletle, sefahatle ve gafletle yaralanmış, perişan ve tarumar olmuş insanlarına da lâzım olan, ancak ve ancak mü’min, muvahhid/tevhid ehli insanların sahip olduğu dünya ve ahiret zevklerini, güzelliklerini, menfaatlerini muhteşem Kur’ân tefsiri Risale-i Nurlar’ın diliyle ve okunmasıyla anlatmak gerekmektedir… Eski zamanın dili ve izahları maalesef zaman aşımına uğramış ve yeni izahlara terk-i mevki etmişlerdir.
En güzel anlatım, en iyi anlaşılan anlatımdır… En iyi anlaşılan ise yaşayarak, fiilî olarak gösterilen, izah ve ispat edilen anlatımdır.
Ubudiyetin Cenâb-ı Hak nazarındaki bütün emir ve yasaklarına uyabilmek ve yaşayabilmek de ancak ve ancak Kur’ân’ı ve manalarını, izah ve şerhleri olan kudsî manadaki tefsirlerini okumakla olabilir…
Bazı zamanlar ise gelen musîbetlere, belâlara, afatlara ve küfrî hücumlara sabretmek, metanetle karşılamakla da menfi okumalar olur… Her şeyi Allah’tan bilip itikadımızca yaşamak zamanıdır bu zamanlar…
Her zaman ve her halûkârda Allah’ın emir ve yasakları noktasından kuvvetli bir iman ve itikad için daima Risale-i Nurlar okunmalı ve anlaşılmalıdır… Anlayarak bir cümle okumak bazen anlamadan okunan bir kitaba mukabil ve denk gelebilir.
Okuyalım! Mü’min olduğumuzu, muvahhid/tevhid ehli olduğumuzu, önce kendimize sonra da âleme kabul ettirelim… Okumadan hiçbir işin olmayacağını hiçbir zaman aklımızdan çıkartmayalım inşallah…