"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

''Kulluk rahatlıkla olmaz''

Rifat OKYAY
08 Nisan 2018, Pazar
Bir hazan mevsiminde dört mekân, dört su - 9

MOLLA HAMİD: ÜSTAD’A, “HALİMİZ NİCE OLACAK?” DİYE SORDUM. O DA, “Kardeşim! Kulluk rahatlıkla olmaz. harp meydAnında bir asker rahatlık isteyemez, Bunun gibi, Cenâb-ı Hak bizi bu dünyada nefis ve şeytanla harp ederek kendisine kulluk edelim diye göndermiş. Hakikaten zordur” diye karşılık verdi.

Ertesi gün sabahtan Sungur’a: “Dört-beş arkadaş benim hizmetimi ancak görüyorsunuz!..” dedi. Ben de “Seyda yine kalıp hizmetinizi görebilirim!” dedim. “Yok, hele şimdilik git, gerekirse seni çağırırım!..” dedi. 

Ben de, “Seyda artık duâ et, hakkıyla kulluk yapamadım. Yaş geldi elliye-altmışa. Halimiz nice olacak?” deyince, bana cevaben, “Kardeşim! Kulluk rahatlıkla olmaz. Şimdi gitsen, harp meydanında bir askere, ‘Arkadaş rahatın nasıldır?’ desen ne diyecek? ‘Kardeşim burada rahat aranır mı? Görüyorsun, korku var, açlık var, esir olmak var, bit var, soğuk var. Ancak düşmana teslim olmamaya çalışıyoruz o kadar’ diyecektir… Bunun gibi, Cenâb-ı Hak bizi bu dünyada nefis ve şeytanla harp ederek kendisine kulluk edelim diye göndermiş. Hakikaten zordur. İnsan ara sıra mağlûp olur, galip gelir. Vadesi bitince Allah’a kavuşur. Elinizden geldiği kadar iyilikten, doğruluktan ayrılmayın. Bir insan ne kadar yaşarsa, madem sonu zevaldir, hiçbir şeyde karar yoktur. Onun için kadere rıza, belâlara karşı sabretmek, kulların en mühim vazifesidir. Allah cümlemizi utandırmasın!.. Kardeşim yapacağım bütün ibadet ve duâlarıma seni dahil ediyorum. Zaten bin aydır buradasın. Çünkü Kadir Gecesi’dir. Sen Van’a git, orada bize lâzımsın, dershane açıp hizmet et… Haydi şimdi öteki odaya gidin, geceyi ihya edin. Ben de evradlarımı okuyacağım” dedi. O gece Ramazan’ın yirmi yedinci (27’nci) gecesiydi.  

HAC YOLCULUĞU

Hasan Ekinci Ağabeyimizin dükkânında babası Molla Hamid Ağabeyin hatıralarını, Mustafa Şahin Ağabeyle kaydediyoruz. Allah razı olsun, elemanı ve evlâdı bizlere hem Van’a has özel çayı ikram ederken, bir taraftan da müşterilerine bakıyorlardı. 

Hasan Ağabey Allah razı olsun Molla Hamid Ağabeyin hatıralarından hatırlayabildiklerini artık sırayla değil de, zaman ve mekân da farklı olsa anlatmaya devam ediyor:

“Babamın hac yolculuğunu da anlatmak isterim. Babam, Üstad’ın vefatından bir ay sonra Urfa’ya gider. Hac mevsimi yaklaşmıştır. Bir arkadaşı beraber hacca gitmeyi teklif eder. İhtilâl  öncesi Türkiye hayli sıkıntılı ve karışıktır. Buna rağmen arkadaşının ısrarı üzerine gitmeye karar verirler. Suriye sınırından gizlice Suriye’nin Kamışlı bölgesine geçerler. Kaçak geçtikleri için buradan Hacca nasıl gidilir diye araştırırlar.  Burada kendilerinin bu işi halledebilecek bir ağa bulmaları gerektiğini öğrenirler. Tavsiye üzerine sınır köylerinden birinde bu işi yapabilecek bir ağanın olduğunu öğrenince tarif edilen köye giderler. Ağanın evine kabul olunurlar. Odaya girdiklerinde içeride Arap kıyafetli birisinin elinde bir kitap okuduğunu görürler. Ağa olacak adam kendilerine başını kaldırıp bakmaz bile. 

Babam, “Sanki eve bir tavuk mu, kedi mi girmiş oralı bile olmadı. İçimden, “Demek buraya her gün bizim gibi bir sürü insan gelip gidiyor ve adam bunlardan bıkıyor ki böyle davranıyor dedim…” Adama yaklaştım, dikkatle baktım, elindeki kitap bizim teksir Risalesinden birine benziyordu. Arapça “Bu ne kitabıdır” diye sordum. Yüzüme bakmadan. Sen ne anlarsın der gibi, eliyle oturmamı işaret etti. 

ASA-YI MUSA’YI GÖRÜNCE

Ben biraz daha dikkat ettim. Baktım bizim Âsa-yı Mûsâ Risalesi. Ben dayanamadım, bağırarak “Âsa-yı Mûsâ’dır!” dedim. Bunu söyler söylemez, adam cereyana tutulmuş gibi birden uzandığı yerden ayağa fırladı, beni kucakladı. “Sen Hızır mısın, nesin be adam? Bunu, bana Diyarbakır’dan gönderdiler. Bir haftadır bunu okuyorum, ama fazla bir şey anlamıyorum. Fakat elimden de bırakamıyorum. Bu kitap beni mecnun etti…” dedi. Ben de “Bu kitaplar Diyarbakır’dan Mehmed Kayalar tarafından ve Van’dan da benim tarafımdan dağıtılır…” dedim ve ken- dimi tanıttım. Üstadımı anlattım, Risale-i Nurlar’ın ne olduğunu, mahiyetini dilim döndüğü kadar ifade ettim. O bizimle hiç alâkadar olmayan adam, öyle itibar etmeye başladı ki, hemen bize bir koyun kesip ikram etti. Bizi mükemmel bir şekilde ağırlamaya, izzet-i ikramda bulunmaya çalışıyordu. Fakat ben böyle kaçak göçek işlere alışkın olmadığımdan, endişeli idim. Sıkıntım yüzüme vurmuş ki, Ağa “Neden doğru dürüst yemiyorsun, düşünceli bir halin var?” dedi. 

Ben de, “Efendim ben böyle kaçak işlere alışkın değilim, sınırı nasıl geçip de hacca  gideceğiz diye düşünüyorum…” dediğimde, Ağa da bana, “Siz hiç merak etmeyiniz, adamlarım size nezaret ederler, rahatlıkla geçer gidersiniz…” dedi. Ve bizi sabahleyin kendisi yolcu etti. 

Benimle beraber olan arkadaşıma, “Risale-i Nur’un kerametini gördün mü?...” dedim. Nurlar’ın himmetiyle kolayca hacca gittik. Biz hacda iken Türkiye’de ihtilâl oldu. Bizler çok üzüldük, çünkü Demokrat Parti gidince yerine Halk Partisi gelirdi. Bu da dine ve dindarlara zulüm demekti.

MOLLA HAMİD’İN İSPAT GÜCÜ

Babam Molla Hamid’de Allah’ın ona verdiği güçlü bir mantık kabiliyeti ve dâvâsını ispat gücü vardı. Bu sayede valilere, paşalara, hâkimlere dâvâsını içten gelen, hilesiz, fıtrî ve ikna edici konuşmalarıyla anlatabilmiş ve çoğu kere de muvaffak olmuştur. Bunlardan 27 Mayıs İhtilâli  sonrası Van Valiliği’ne atanan Fikret Ersan Paşa’yla olan hadisedir. 

Kendi anlatımıyla; “Dükkânla ilgili bir dilekçe imzalatmak için ihtilâlin hem Van Valisi, hem de Belediye Başkanı olarak görev yapan Fikret Ersan Paşa’nın makamına çıktım. Dilekçemi imzalamak için önüne alan Paşa, hayretle, “Molla Hamid Ekinci sen misin?..” diye sordu. Evet, benim diye söyleyince, Paşa, “Seni gökte ararken yerde buldum.” der. Odadaki hademeye; “Oğlum kapıyı kapat. Kimseyi içeriye alma, bununla konuşacaklarım var” diye talimat verdi. Ben Paşa’nın ağzının bozuk olduğunu daha önce duyduğum için alttan alarak, “Paşam, ben size kâbil-i hitap değilim. Ben bir marangozum. Beni size yanlış tanıtmışlar” dedim. Paşa, “Yok yok, sen bir numaralı Molla Hamid’sin, senin hakkında kalın bir dosya var. Bak, eğer doğru konuşursan sana ilişmem, yanlış konuşursan Çanakkale veya Yassıada bunlardan birini seçersin…” dedi. Ve, “Sen şimdi hacca gittin, kabul oldu mu sanıyorsun?” (kaçak olarak sınırdan geçtiğimi imayla) Ben “Allah bilir” dedim. Paşa, “Allah bilir de, ben de biliyorum ki kabul olmadı…” “Buna deliliniz nedir?” diye, sordum. O da bana şu âyeti okuyarak, “Etiûllâhe ve etîû-resüle ve ulü’l emri minküm. Devlet emir sahibidir, sen ona uymadın mı haccın kabul olmaz. Hadi bana cevap ver bakalım” dedi. Ben de “Paşam, meselâ benim babam içkiye müptelâ bir kötürüm olsa. Bana, “Oğlum beni sırtına al, şu köşedeki meyhaneye götür, içki içeceğim” dese. Benim, babamın bu emrini yerine getirmem gerekir mi?” Paşa, “Hayır.” Ben, “Peki, neden?” Paşa, “Çünkü Allah’ın emri daha büyüktür!.” 

DİZİ: RİFAT OKYAY

[email protected]

 -DEVAMI YARIN-

Okunma Sayısı: 4377
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı