Taviz; ipin ucunu salıverme, biraz yapsan, az bir şey konuşsan bir şey olmaz, şu kadarcıktan ne çıkar ki, cümleleriyle başlar ve doğruyu eğriltir, yanlışı daha da yanlış yapar ve müsbeti menfi, menfiyi de müsbet gibi gösterir.
En iyiyi, en doğruyu, yanlışsızı ve daima müsbeti hedefleyenler her zaman için tavizden uzak olmalı, uzak durmalıdırlar.
İnsanlığın ve dininin asla ve asla tavizi olmaz. Dinde ve insanlıkta tavizkâr davranmak demek, yavaş yavaş ve isteyerek dini ve insanlığı zayıflatıp; yutmak ve yok etmek demektir.
Çok doğru bir laf; taviz tavizi gerektirir. Çok yanlış bir laf; hiç taviz vermem, tavizsizim!..
Biraz cehaletin, biraz kendini bilmemenin, biraz da şaşırmışlığın verdiği ne oldum sevdası lüksü tavizin beslenme kaynaklarıdır.
Taviz özel marifet istemediği için hiçbir zaman uyarılmayı ve ikaz edilmeyi sevmez. Çünkü tavize boyun eğenler tavizlerinin esiri olurlar. Hiçbir tavizci yoktur ki kendi tavizlerinin yükleri altında ezilmesin, yıkılmasın, boğulmasın.
Özellikle terbiyede, ticarette, inançlarda ve kazançlarda; sözde eksiklik ve bilgisizlik tavizin çağırıcılarıdır.
Dininde ve inançlarında tavizkâr davranan dinin dışındaki menfi kural ve kaidelerle kendilerine göre doğrularla bir hayat çizgisi çizmek zorunda kalanlar.
Terbiyede tavizkâr davrananlar, daha sonra bakmışlar ki kendi tavizleri kendilerinin terbiyesi olmuş. Ve çocuklar, gençler bile; “sen ne anlarsın, sen ne bilirsin!..” cümleleriyle sizi terbiye etmeye kalkışmışlardır.
Ticaretin tavizkâr tutumlarını ise zarara uğrayan hemen herkes çok iyi öğrenir ve bunu bir ticari tecrübe gibi göstermeye çalışırlar. Halbuki cehaletin ve beceriksizliğin ticaretteki adı taviz denen aç arslandır. Bir anda yer bitirir ve tüketir.
Evet, dinde ve inançlarda taviz olmayacağı gibi maddi, manevi hiçbir kazançta da taviz olmaz. Her şey kendi düsturları, prensipleri, kural ve kaideleri doğrultusunda yapılmalı ve uygulanabilmelidir. Belki bu şekilde davranmak insanın kendisi için en iyi tavizsizilik olacaktır.