Risale-i Nur okumalarında esas ölçü; Risale-i Nurların ifade ettiği manaları anlayabilmek, kavrayabilmek, bu manaları ifade edip anlatabilecek hale gelebilmek, ulaşabilmektir…
Elbetteki Risale-i Nur okumaları ve mütalâaları tek düzen, yeknesak, yalnızca bir kişinin anlamasına matuf olamaz… Her Risale-i Nur okuyanın kendisine göre, kabiliyetine göre, zekâvetine göre, kavramasına göre zaman içinde gelişen, değişen ve anlamı tam yakalamaya yaklaşan okuma-anlama şekli ölçüsü olacaktır. “Her okuduğumda, başka başka manaları anlıyorum; yepyeni lezzetlere ve hazlara muhatap oluyorum; aynı konu, ama bıkkınlık gelmeden okumaya, tekrar tekrar devam ediyorum vb.” Esasen ifade edilen hakikat değişmeyeceğine göre herkesin kendi kabiliyetine göre, kametine göre, kaşığının ve kepçesinin dolmasına göre alabileceği anlamını ve anlayışlarını sınırlandırmamız, had koymamız mümkün değildir. Gerçek şu ki, Risale-i Nurları okuyan, anlamaya çalışarak okuma gayretinde olan hiçbir kimse hissesiz kalmaz... İllaki bir şey anlar… Aklıyla anlamasa, kalbiyle anlar, kalbiyle, ruhuyla anlar, ruhuyla anlamasa, diğer latifeleriyle anlar, lâtifeleriyle anlamasa maddî vücudiyle anlar; illaki anlar, anlar… İnsan bu, taş ya da kaya değil ya…
Risale-i Nur okumalarında sabır ve sabırla okumak anlaşıldığı halde zaman mefhumu doğrusu pek anlaşılamamaktadır. Risale-i Nurların anlaşılmak, anlamak manalarını tam kavrayabilmek için okunması zaman noktasından şahısların kabiliyet, zekâvet, istek ve sebatlarıyla doğrudan alâkalıdır. Kimseyi bu noktada da bir çizgi üzerinde değerlendirmemiz ve ölçmeye kalkarak kategorize etmemiz doğru olmaz.
Yalnız şu var ki, otuzbeş-kırk sene geçtiği halde hâlâ Risale-i Nur’un kudsî manalarına ve mesajlarına, hala başkalarının aklıyla uluşabilmeyi, tembelhane kendilerine alışkanlık haline getirenler… Risale-i Nurları nefsimize okumak ve manalarına ulaşmak noktasından derin ve ince bir muhasebenin, hesaplaşmanın içerisine girmeleri zarurîdir.