Müslüm’in Amr b. Hürayr’den naklettiği şekliyle: “Allah Resulünü Minberde, başında siyah bir sarık varken gördüm. Sarığın iki ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı.”; Yine aynı hadis kitabında yer alan ve Cabir b. Abdullah’tan naklen yer alan: “Allah Resulü Mekke’ye başında siyah bir sarık varken girdi.” Ve Feyz-ül Kadir’de yazılı olarak zikredildiğine göre de: “Resulullah (asm) bir valiyi ona sarık sarıp, ucunu sağ taraftan kulağa doğru sarkıtmadan tayin etmezdi.” Tesbitleri bizlere sarığın sarılma, renk ve sarılma sebepleri hakkında bir bilgi vermektedir.
Sarıkların kumaşlarının renklerinin farklı oluşu ve sarık uzunluklarıyla şekillerinin de farklı oluşlarının sebep ve uygulamaları Osmanlı İmparatorluğu içerisinde yaşayan her türlü ırka mensup milletler ve devlet ricali, din adamları noktalarından uygulamaları çok çeşitli ve çok renkli, çok ifadeli, çok yönlü tarz ve şekillerine ulaşmıştır ve zirve yapmıştır.
Osmanlılarda destari de denilen sarıklar destari denilen sarıkçılar tarafından hazırlanacak kadar esnaflık alanında ve dalında gelişme göstermiş ve geniş halk kitlelerince kabul edilerek makes bulmuştur… Ne de olsa ekser halk Müslüman… Dağdoğan, burma, yusufî, düzkeş, selimî, örfî, silme gibi isimlerle çeşitli olarak halkın ve tebaanın kullandığı sarıklar vardı…
Padişahlar burma sarık kullanırlar ve rengi beyaz olurdu. Rütbeli devlet erkânı ve ulema ise resmî devlet işlerinde taylasan takarlardı…
Tasavvuf ehlinin kullandıkları sarıklar ise sarık bezinin sarıldığı külâhın üzerindeki dilimlerin sayısına, sargının uzun veya kısa oluşuna, rengine ve sarılmış biçimine göre farklı anlamlar ifade eder ve farklı insanların giydiklerini haber verir anlatırlardı… Tasavvuf ehline göre Kadirî, Rifaî, Gülşenî veya sarığın sarılma şekline göre Hüseynî, Paylî, Cüneydî, Örfi gibi lâkaplarla zikredilirlerdi.
Her ne kadar çeşitli sarıkların varlığı kabul edilse de; dinî, ilmî ve ümera sarıklar halkın arasında bilinir, tanınır ve buna göre tavır, tarz ve şekillerde muamele ve muarefeye tabi tutulurlardı… Özellikle bu üç sınıfa; hak ederek bu sarıkları kullanmayı elde ettikleri nazarıyla bakılır ve kabul edilirlerdi.