Her yapılan işin bir adı, bir sıfatı vardır.
İmanı kurtarmak, imanını kuvvetleştirmek, imanı muhafaza etmek ve hizmet-i Kur’âniye ve imaniyede bulunabilmek dünyanın ahiret adına en büyük işidir, fiilidir ve büyük bir imtihanıdır. Hem de dünyanın bütün işlerini içinde barındıran çok büyük bir imtihan…
Elbette ahirete bakan imtihanlara, dünya gözüyle bakılmaz ve dünya terazisi ile tartılmaz. Bu konuda önemli olan zaten dünyaya dünyada kalacağın kadar ve ahirete de ahirette kalacağın kadar bakmak ve değer vermek lâzımdır. Her birinin kıymeti ve ömrü ne kadarsa o kadar ehemmiyet vermek lâzımdır.
Dünyanın en büyük meselesi, ahiretin en küçük bir meselesine mukabil gelmediğine göre, insanoğlu adımlarını dünya ve ahiret için bu ölçüye göre atmalıdır. Kur’ân’ın ve hadislerin verdiği ahirete dair haberlere göre insan dünyalığını da, ahretliğini de kendi imanî şuurunu kullanarak hazırlayabilmelidir.
Bu cümleden olarak iman, Kur’ân, İslâmiyet hizmetinin kudsî, marifetli ve kıymettar fiillerini, kemalattan ve kıymetten noksan işlerle tarif, tavsif ve tasvir etmek, ölçmek ve tartmak doğrudan doğruya ahiretin işlerini, dünyalık bir gözle değerlendirmeye ve tartmaya girer. Bu bakımdan İlâhî inayet ve muavenetin söz konusu olduğu rıza-yı İlâhiyeye matuf hiçbir fiil ve iş dünya aklı ve gözüyle değerlendirilip, kavuşulmamalıdır.
Ahiretin işleri, dünya işlerinden daha çok gayreti, çalışma aşkı ve şevkini, düşüncesini, fikir edilmesini istemektedir. Eğer gaye ahirete dair işlerde, rıza-ı İlâhî ile muvaffak olmak ise Cenab-ı Hakk’ın inâyat ve keremi daima o insanın omuzlarındadır, arkasındadır.
Yeterki moral bozucu, şevk kırıcı, ümitsizliğe düşürücü hal, hareket ve ifadelerden insan kendisini muhafaza ederek; doğrudan doğruya hizmet-i Kur’âniye ve imaniyeye yönelebilsin, çalışma azmi ve şevki içerisinde bulunabilsin. Hizmette muvaffakiyet ise ancak ve ancak Rabbimizin tevfikiyle, ihsan ve ikramiyledir.