"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tesbihat namazın tohumudur

Rifat OKYAY
03 Nisan 2018, Salı
Bir hazan mevsiminde dört mekân, dört su - 4

Molla Hamid Anlatıyor: Seyda’nın namaza duruşu bir mehabet ve haşyet verirdi insana. Birlikte kıldığımız bir namazın ahirinde, namazlardan sonra yapılan tesbihat hakkında şu dersi vermişti: ‘Namazın sonundaki tesbihat, namazın tohumu, çekirdekleri hükmündedir… Tarikat-ı Muhammediyedir (asm).’

Üstad o sofiye kızmıştı: “Senin kalbini okumamı istiyorsun? ‘Said nasıl bir şeyhtir’ diye düşünüyorsun. ‘Kerametleri nasıldır’ diye keramet bekliyorsun. Buraya kadar kalkıp, bunlar için gelmişsin. Halbuki ben şeyh değilim, hocayım. Yalnız sizden biraz fazla okumuşum” diyerek tevazu gösteriyordu. Yani Üstad, sofiye ders vermeye devam ediyordu:  “Ben talebelerimle birlikte Cenab-ı Hakkın kapısını çalıyorum. Ne zaman açarsa birlikte gideriz. Haydi kalk git” diye adamın gitmesini istedi. Adam gidince: “Adam buraya bizimle birlikte namaz kılıp, dua etmeye gelmişti. Niçin müsaade etmediniz?” diye Üstad’a sordum. Üstad bunun üzerine buyurdu ki: “Siz biliyorsunuz; bazı insanlar vardır ki yanıma geldikleri zaman boynuma binmiş, ayakları ile kalbimi sıkıyor ve nefesimi daraltıyor. Bir şey yapamıyorum. Bazı insanlar da vardır, sizin gibi, yekvücut oluyorum. Burada başka insan yok, yalnız kendi vücudum gibi hissediyorum. Onun için itiraz etmeyin, o adamı göndermeye mecbur kaldım.” 

Hz. Bediüzzaman’ın kendisi haricindeki dindarlarla münakaşaya girmemek; Hocalara, âlimlere hocalık yapmamak, ihlasta ve hizmette hırs ve kanaatsizlik göstermemek, hizmet neticelerinde ise kanaat göstermek, kusur ve rekabete karşı saffet ve ihlası kullanmak, hizmetlerdeki vukuû bulacak aksaklık, sıkıntı ve zahmetlere tahammül ve sabır göstermek en belirgin ve bariz vasıflarındandı. O bunu her zaman yanında yetişen talebelerine fiilî olarak ders veriyordu.

Molla Hamid Ekinci ağabeyin hatıraları

Evet, Hasan Ekinci Ağabeyimizin dükkanında hem çaylarımızı yudumluyor, hem de babası Molla Hamid Ekinci Ağabeyin kendisine aktardığı hatıraları dinlemeye devam ediyorduk.

“Molla Resul Üstad’la çok samimi olurdu. Üstad’ın daima beni yanında bulundurmasına bir gün itiraz etti. Ve Üstad’a hitaben:  “Seyda sizin işinize aklımız ermiyor. Eğer şeyh istersen buralarda çok, yakında Arvasi’ler vardır. Hoca istiyorsan işte bizler varız. (Benim için) Bunu ne yapacaksın ki, daima çağırıyorsun?” Seyda, Molla Resul’e cevaben, “Ne yapalım, Molla Hamid benim kapıcımdır. O gelmeden ben bir şey yapamıyorum…” Molla Resul, “Peki efendim...” diyerek sesini çıkarmadı. 

“Ben doğrusu Üstad’dan bir keramet, bir keşif beklemiyordum…Samimi ve safiyane hizmet ediyordum. Üstad da herhalde böyle olunca sıkılmıyor ve bu sebepten beni seviyordu…

“Bana bir gün dua etmişti. Ben de kendisine karşı bir serzenişte bulundum. “Benim istediğim duayı siz yapmıyorsunuz…” dedim. Nasıl bir dua istediğimi sordu. Ben de okuduklarımı anlamak ve ezberlemek için, ilim sahibi olmam için duasını talep ettim…  “Âlim mi olacaksın?” dedi, ben de “Evet” deyince:  “Peki senin hakkında ilmin hayırlı olduğunu biliyor musun?” dedi. Ben de cevaben: ‘Peygamber Efendimizin (asm) farzlardan sonra en iyi âmelin ilim olduğunu buyurduğunu söyledim ve “Hayırsız ilim de olur mu?” dedim. Üstad her şeyin hayırlısı hayırsızı olduğunu söyledi… Ve seferberlikten önce (I. Cihan Harbi) ilmiyle gururlanıp da dalalete giden birisinin acı halini anlattı. Bana dönüp tekrar: “Sen hakkında hayırlısını iste kardeşim” diye buyurdu…

ZEVKLİ NAMAZLAR

“Seyda’nın arkasında kıldığım namazlardan çok zevk alırdım. İlk defa Nurşin camiinde bir akşam vakti beraber namaz kılmıştık. Abim Emniyet Müdürlüğünde görevli idi. Üstad hazretleri 1922 yılından sonra Ankara’dan Van’a gelince onu takiple görevli idi. Abim yanına gittiğinde Üstad Hazretleri ona “Kardeşim sen görevini yapıyorsun, ama seni görevlendirenler  bilsinler ki, benim ve talebelerimin bu vatana zararı yoktur, ben ve talebelerim memleketin asayişi için onlardan çok hizmet ediyoruz.” 

“Abim bir gün akşam vakti eve geldi, bana hitaben: “Nurşin Camiinde bir hocaefendi var. Cami soğuk biraz odun götür kendisine.”  Ben de hemen odunları alıp camiye gittim, sağa sola baktım hoca kıyafetli birini göremedim. O zamanlar henüz sarık, cüppe gibi dinî kıyafetler yasak değildi. Baktım ileride köylü kıyafetinde biri oturuyor. Başına sarığa benzer bir şey sarmış, bana dikkatle bakıyor. “Kime baktın kardeşim?” diye sorunca,  ben de abimin burada bir hocaefendinin olduğunu söyleyerek ona odun götürmemi istediğini söyledim. “Benim bu gecelik odunum var, ben odun filan istemedim, abin zahmet etmiş seni yormuş buraya kadar. Kabul etmiyorum dersem tekrar bunları geri götürmek zorunda kalacaksın, hem sana zahmet olacak ,hem de abin bana kızacak . Neyse şuraya bırak” dedi. Ben de bırakıp hemen eve dönmek istedim. Bu defa “Kardeşim akşam vakti girdi, bir ezan oku, beraber namaz kılalım” deyince ben utanarak, “Efendim ben ezan okumasını bilmiyorum” dedim. Daha sonra Seyda sağ elini göğsünün üzerine bırakarak o zamana kadar duymadığım çok lahûti bir sesle tatlı bir ezan okudu. Sonra beraber namaz kıldık. Arkasında kıldığım bu ilk namaz, akşam namazıydı. “Allahu Ekber” diye bir tekbir alışı vardı ki, kendimi kaybetmiştim. Tekbir alır almaz kafası sanki kesilmiş tavuk başı gibi öne düştü. İçimden “Bu nasıl bir tekbir, bu nasıl bir hoca” dedim.

TESBİHAT DERSİ

“Seyda’nın namaza duruşu bir mehabet ve haşyet verirdi insana. Birlikte kıldığımız bir namazın ahirinde, namazlardan sonra yapılan tesbihat hakkında şu dersi vermişti: “Namazın sonundaki tesbihat, namazın tohumu, çekirdekleri hükmündedir… Tarikat-ı Muhammediyedir (asm).”

“Seyda hazin bir sada ile bizden çok daha yavaş yavaş ve ağır ağır tesbihat yapardı. “Sübhanellah” derken çok içten ve yavaş bir şekilde duyardık sesini. Hatta cemaatten tesbihatı hızlı yapanları ikaz ederdi, “Kardeşim o kelimeler kelime-i mübarekedir. Onları yavaş yavaş manası ile tefekkür ederek söyleyin ve otuz üç defa olmasına dikkat edin…” derdi. Namaz kılan çok hocaları görmüşümdür. Fakat böyle hazin ve huşu içinde kılanına rastlamadım… “Lâ ilahe illallah” diye tesbihata başladığı zamana eğer yanında bir tarikat ehli olsa cezbeye gelirdi. Üstad’ın sesi top güllesi gibi tok ve tesirli çıkardı.”

DİZİ: RİFAT OKYAY

[email protected]

Okunma Sayısı: 3397
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı