Bizlerin çok iyi bildiği fakat uygulamaları, tatbikatı meşkuk, şüpheli bir düstur var.
“Fıtratını değiştir… Bu zamanın insanlarına en ters gelen bir istektir bu… Özellikle de ahlaken çökmüş, sefahatin derin derelerinde sukut etmiş olanlar için yaptığınız işleri yapmayınız, bırakınız, terk ediniz gibi direkt ve kesin bir şekilde emrivaki hali ile hitap; bu zamanın insanları tarafından hemencecik, ânında düşünülmeden, tartılıp biçilmeden, ölçülmeden reddedilmektedir…
Halbuki, Bediüzzaman’ın reçetesi uygulansa yanlış anlamlar olmayacağı gibi, yanlış müdahaleler de olmaz… Hem insanlar kendi istekleriyle, severek, benimseyerek, işlerini yapmak için kendilerince yön değiştirmek için fikir edinirler ve düşünce sahibi olurlar; hem de neticeler alel-ekser müsbete dönüşür.
Öyle ya fıtratın şehadeti reddedilmez… Hased etmek, inat etmek, adavet etmek, hırs göstermek, sevmek, sevmemek, kızmak ve dünyayı sevmek gibi yüzlerce özellik insanların fıtratında var… Bunlar fizikî olarak inkâr edilemeyeceği gibi, manevî olarak da hiçbir şekilde inkâr edilemez…
Zaten asrın bir hastalığıdır ki, insanlar hemen hemen her şeye hiçbir gerekçe olmadan itiraz etmeyi bir marifet, bir kotarılmış iş sayıyorlar…
Ne diyor Bediüzzaman: “Tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatları şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki; ahlâksız insanlara derler: ‘Hased etme, hırs gösterme, adavet etme, inat etme, dünyayı sevme!’ yani, ‘fıtratını değiştir!’ gibi, zahiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, ‘Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz’; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.”…
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde bir âyette dinde zorlamanın olmadığını bizlere bildiriyor; bu sebeple tatlı dilin mülâyemetine güvenmek şarttır… Şimdiki tabirle agresif hallere giren insanlara onların tarzında yanaşmamak evlâdır…
Yeisten, ümitsizlikten kurtarmaya çalışmak; ümit ve şevk vermek hizmet ehlinin müracaat edeceği birinci özelliklerden olmalıdır.
İnsanlara Allah’ın verdiği fıtrî özellikleri değiştirmek veya inkâr etmek değil; onlara yön vermek, mecralarını hayırlı işlere çevirmek ve usûlüne uygun hareket etmek gerekmektedir.