Yapılan işin kudsiyeti; tefekkürî manalara ulaşabilmek; yeknesaklığı kırmak; yüksek gaye ve maksatları canlı tutabilmek; zihnî ve fikrî tembelliğe yol vermemek; iradeyi dünyevî maksat ve hedeflerden arındırmak; iman kurtarmak dâvâsı ve hizmetine dünyevî meşguliyetler içerisinde en yüksek mevkii vermek; hizmet erlerinin, Kur’ân ve İslâmiyet hadimlerinin, Risale-i Nur şakirtlerinin en üstün ve vazgeçilmez; olmazsa olmaz vasıflarından olmalıdır…
Bir peygamber mesleğinin icrası, muhtaçlara Kur’ân hakikatlerinin ivazsız bir şekilde ulaştırılması elbetteki kudsî bir vazifedir…
Hayatımızda şahsî ve indî fikir ve görüşlerimizin üstünde imanî meselelerin tefekkürü ve bunların manalarına ulaşmak da hayatımızın yaşanabilirliğinin kalitesini gösterecektir…
İmanlı bir hayatta yeri olmayan menfiliğin üstünde daima müsbet olan her işi iman, Kur’ân ve İslâmiyet hizmetinde kullanabilmekle, gösterebilmekle yeknesaklığı kırmakta kullanacağımız bir metod olmalıdır.
Dünya hayatının basamakları geçilirken nasıl ki hedefler, gayeler; “Şu makam, şu mevki, şu hedef, şu gaye, şu meşguliyet, bu iş“ gibi bellidir. Bizlerinde ahirete ait çok kıymetli ve yüksek hedefleri: “Rıza-i Bari, Ümmet-i Muhammed, Cemalullah” gibi olabilmelidir.
İnsanın fikrî, zihnî tembelliği ubudiyete, ahirete müteallik meselelere değil de; özellikle dünyevî meselelere karşı olabilmelidir…
Eğer irademizi, her türlü dünyevî meşgalelerin gerçekleşmesine tamamıyla tahsis eder ve istihdam edersek ahirete müteallik meselelere ancak suyunun suyu kalır ki, buna ancak din noktasından, ahiret noktasından iradesizlik denebilir…
Elbette ki, iman hizmetini bilen, öğrenen, okuyan ve kendisine dâvâ edinenler; iman ve Kur’ân hadimleri, Risale-i Nur Talebeleri için bu meşguliyetler en yüksek, en kıymetli, en önemli ve en ciddî bir meşguliyet ve fiilîyattır.
Cenâb-ı Hak bizleri kudsî, tefekkürî, âlî, Kur’ân ve iman hizmetinde; yeknesaklığa, tembelliğe, gaflete ve vurdumduymazlığa düşmeden istihdam eylesin inşallah.