Ehl-i dalâlet, ehl-i gaflet ve ehl-i sefahat yirmi-otuz sene evvelki yarı münafıkâne ve 50-60 sene evvelki kâfirâne ve 80-90 sene evvelki zındıkâne hallerinde bugünlerde görünmüyorlar…
Bunların yerine tam münafıkâne ve tam dessasane cemiyetin, toplumun kılcal damarlarına girerek vazife-i küfriyelerini ve sefahatlerini icra ediyorlar…
Bunların en büyük yardımcıları ise gaflet ve nisyan perdelerinin sarıp sarmaladığı ve kendini bilmez bir tavır ve hal sergileyen mü’minler ve ehl-i tevhid oluyor maalesef… Çünkü zamanın Müslümanı kendisini hiçbir hakkı ve liyakatı olmadığı halde “Halk içinde ben intihap edildim…” diyor…
Riyakârlığı ve ikiyüzlülüğü kendine benzeyen adamların içinde bir mertebe zannediyor… En kudsî hakikatlerin ve hizmetlerin bile önünde ve ilk sırada “hizmet-i imaniyede hazz-ı nefsini bırakmıyor…”
Dünyaperestliğin ve gafletkârane fani zevklerin hiçbir dâvetini reddedemiyor… İlk ve son hocaları olan şeytan-ı ins ve cinniden aldıkları dersi ve terbiyeyi bir türlü imanâ, Kur’ânî, İslâmî terbiye ve derse dönüştüremiyor... Ve zındıka komitesinin ve ehl-i dalâletin, ehl-i ilhadın ve ehl-i sefahatin propagandalarına dayanamayıp; enaniyet ve gururun da yardımı ile onlara taraftar oluyor veya tarafgirane bakıyor…
Eğer tatlı ve devalı bir havuz hükmündeki muhteşem asrın tefsiri Risale-i Nurlar dikkatlice ve hazmedilerek, devamlı bir şekilde okunmazsa yukarıda zikredilen bütün vartalar, tehlikeler ve tuzaklar bizi bekliyor.