"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adalet, hafiyelerin sözlerine nasıl bina olunur?

Risale-i Nur'dan
12 Ekim 2017, Perşembe
Hükûmetin daireleri içinde en ziyade hürriyetini muhafaza etmeye ve tesirat-ı hariciyeden en ziyade bîtarafâne, hissiyatsız bakmakla mükellef olan, elbette mahkemedir. (…)

Adliye memurları, hissiyattan ve tesirat-ı hariciyeden bütün bütün âzâde ve serbest olmazsa, sureten adalet içinde müthiş günahlara girmek ihtimali var. Hem, canilerin, kimsesizlerin ve muhaliflerin dahi bir hakkı var. Ve hakkını aramak için, gayet bîtarafâne bir merci isterler. (…) Evet, hâkim ve mahkeme tarafgirlik şaibesinden müberra ve gayet bîtarafâne bakması birinci şart-ı adalet olduğuna dair binler vukuat-ı tarihiyeden, Hazret-i Ali Radiyallahü Anhın hilâfeti zamanında bir Yahudi ile mahkemede beraber oturmaları ve çok padişahların adi adamlar ile mahkeme-i adalette görülmesi gibi çok hadisat-ı tarihiye var…

B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 243

***

…Şimdiki hafiyeler eskilerden beterdirler. Bunların sadakatine nasıl itimad olunur? Adalet onların sözlerine nasıl bina olunur?

B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 72

***

Adliyede; adalet hakikati ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâtefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki; İmam-ı Ali (ra), hilâfeti zamanında bir Yahudi ile beraber mahkemede oturup, muhakeme olmuşlar. Hem, bir adliye reisi, bir memuru kanunca bir hırsızın elini kestiği vakit, o memurun o zalim hırsıza hiddet ettiğini gördü. O dakikada o memuru azletti. Hem çok teessüf ederek dedi: “Şimdiye kadar adalet namına böyle hissiyatını karıştıranlar pek çok zulmetmişler.

B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 577

***

Hazret-i Ömer, hilâfeti zamanında, adi bir Hıristiyan ile mahkemede birlikte muhakeme olundular. Halbuki o Hıristiyan, İslâm hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhalif iken, mahkemede onun o hali nazara alınmaması açıkça gösterir ki; adalet müessesesi hiçbir cereyana kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki, komünist olmayan Şarkta, Garbda, bütün dünya adalet müesseselerinde câri ve hâkimdir.

B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 668

LÛ­GAT­ÇE:

azletmek: görevden almak.

bilâtefrik: ayırt etmeksizin.

hafiye: gizli polis, ajan, istihbaratçı.

tesirat-ı hariciye: dış etkiler.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

En küçük bir zîhayat mahlûk, kâinatın bir fihristesi

 

(Dünden devam)

Hem cilve-i ehadiyet sırrıyla, en küçük bir zîhayat mahlûk, kâinatın bir misal-i musağğarası ve küçük bir fihristesi hükmünde olduğundan, o tek zîhayata sahip çıkan, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan Zat olabilir. Ve bir çekirdek, hilkatçe bir ağaçtan geri olmadığı ve bir ağaç küçük bir kâinat hükmünde olduğu, her bir zîhayat dahi küçük bir kâinat ve küçük bir âlem hükmünde olduğundan, bu sırr-ı ehadiyet cilvesi, şirk ve iştiraki muhal derecesine getiriyor.

Bu kâinat, o sırla, değil yalnız tecezzi kabul etmez bir külldür; belki mahiyetçe, inkısam ve iştiraki ve tecezzisi imkânsız ve müteaddit elleri kabul etmez bir küllî hükmüne geçtiğinden, ondaki her bir cüz, bir cüz’î ve bir ferdi hükmünde ve o küll dahi bir küllî hükmünde olduğundan, hiçbir cihetle iştirakin imkânı olmuyor. Bu ism-i Ferd’in cilve-i a’zamı, hakikat-i tevhidi, bu sırr-ı ehadiyetle bedahet derecesinde ispat ediyor.

Evet, kâinatın envaları birbiri içine girift olması ve kenetleşmesi ve her birinin vazifesi umuma baktığı cihetle, kâinatı, rububiyet ve icad noktasında tecezzi kabul etmez bir küll hükmüne getirdiği misillü, kâinatta faaliyet gösteren ef’al-i umumiye-i muhita dahi, birbirinin içinde tedahül cihetiyle, yani, meselâ hayat vermek fiili içinde, aynı anda iaşe ve terzık fiili görünüyor. Ve o iaşe, ihya fiilleri içinde, aynı zamanda o zîhayatın cesedini tanzim, teçhiz fiilleri müşahede olunuyor. Ve o iaşe, ihya, tanzim, teçhiz fiilleri içinde, aynı vakitte tasvir, terbiye ve tedbir fiilleri nazara çarpıyor. Ve hakeza, böyle muhit ve umumî ef’alin birbiri içine tedahülü ve girift olması ve ziyadaki yedi renk gibi imtizâc, belki ittihad etmesi haysiyetiyle ve o ef’alin her biri mahiyetçe bir birlik ve vahdet içinde ekser mevcudata ihatası ve şümulü ve vahdanî birer fiil olduğundan, her halde failinin bir tek Zat olması ve her biri umum kâinatı istilâ etmesi ve sair ef’al ile muavenettarâne birleşmesi itibarıyla, kâinatı tecezzi kabul etmez bir küll hükmüne getirdiği gibi; zîhayat mahlûkların her birisi, kâinatın bir çekirdeği, bir fihristesi, bir numunesi hükmünde olduğundan, kâinatı rububiyet noktasında tecezzi ve inkısamı imkân haricinde bir küllî hükmüne getirmiştir.

Demek kâinat öyle bir külldür ki, bir cüz’e Rab olmak, umum o külle Rab olmakla olur. Ve öyle bir küllîdir ki, her bir cüz, bir ferd hükmüne geçip, bir tek ferde rububiyetini dinlettirmek, umum o küllîyi musahhar etmekle olabilir.

(Devamı var)

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesinin Bir Meyvesi), Dördüncü Nükte, s. 622

LÛ­GAT­ÇE:

cilve-i ehadiyet: birlik cilvesi.

ef’al-i umumiye-i muhita: her şeyi kuşatan umumî fiiller.

misal-i musağğara: küçültülmüş misal, örnek.

tecezzi: parçalanma, bölünme.

zîhayat: hayat sahibi, canlı.

Okunma Sayısı: 2256
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı