"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adalet, mukteza-i diyanet

Risale-i Nur'dan
17 Ocak 2018, Çarşamba
Nutk-u Sabıkın Neticesi

27 Kânunievvel 1324, Kürd Teavün ve Terakki gazetesi, Sayı: 6.

Benim dört köşeli bir fikir ve müddeam var:

Birincisi: Avrupa’dan mehasin-i medeniyetin iktibasına muhtacız. Hâlbuki medeniyetin mehasini ile beraber mesâvîsi de terakkî ve en garip ve aldatıcı bir surete girmiş. Bu seyyiatın en fenası ve medeniyetin muharribi ve bâr-ı giranı, sefahet ve havaic-i gayr-i zarurîde israfat ve maişetteki müthiş müsavatsızlıktır. Binaenaleyh, mehasinle beraber seyyiat da medeniyetimiz içine sokulmamak için bize öyle bir kanun-u hâkim ve mümeyyiz lâzım ki, heva ve hevese galebe etsin. Zira bizde çocukluk tabiatı var.

İkincisi: Nasıl ki Kürtlerin asabiyetlerinden, bir hâkim reis Avrupa’ya müdahene için Frenk libası giyse, Kürtler o hâkime itaate bedel, ihanet edeceklerdir. Şayet tanısalar ki Kürt’tür, libas-ı millîsini tebdil ettiği için, “Milletine hakaret etmiş” derler.

Bunun gibi, bu zaman-ı Meşrûtiyetteki hâkim, şahs-ı mütehakkim değil, belki kanun-u mümeyyizdir. Bu kanunu libas-ı millî ile göstermek lâzımdır. Yoksa asabiyet-i maneviye karşısına çıkacaktır.

Üçüncüsü: Anâsır-ı gayr-i müslimenin adalet ve müsavat ve hürriyetin devamına itminanları tam olamaz; meğer bu müsavat ve adalet, metîn bir nokta-i istinada rabtedile. O da lâyetegayyer ve vicdanın hâkimi nokta-i diyanet ve Şeriattır. Demek bu adaletin mukteza-i diyanet olduğunu göstersek tamamen mutmain olacaklar, hiç ürkmeyecekler lâubalîlerin zannı gibi. Zira ittifak hüdadadır, hevada değil. Olsa da muvakkattır; zira heva, akrebin yuvası gibi, ağraz ve enaniyetin menşe-i intişarıdır.

Dördüncüsü: Hadîdü’l-mizaç bir âlimin hiddetinden neş’et eden seyyiatı, illet-i tardiyeye binaen, ilmi de lekedar edebilir; meğer bir salih âlim gösterilse ve o seyyiatın menşei hiddet olduğu ispat olunsa. Binaenaleyh, istibdadın ve zaman-ı mazinin seyyiatı din ve Şeriatı lekedar etmemek için, Meşrutiyeti Şeriat libasıyla göstermek ve tatbik etmek zarurîdir. Hulefa-i Râşidînin ve Ömer bin Abdülaziz’in zamanlarını taklit edebiliriz.

Eski Said Dönemi Eserleri, Makalat, s. 39

LÛ­GAT­ÇE:

bâr-ı giran: Ağır yük.

hadidü’l-mizaç: Öfkeli, çabuk kızan.

havaic-i gayr-i zarurî: Zarurî olmayan ihtiyaçlar.

kanun-u hâkim ve mümeyyiz: Ayırt edici ve hükmetme kabiliyetine sahip kanun.

mehasin-i medeniyet: Medeniyetin iyi ve güzel yanları.

mesâvî: Kötülükler, fenâlıklar.

mukteza-i diyanet: Diyanetin, dinin gereği.

müsavatsızlık: Eşitliksizlik.

nokta-i diyanet ve Şeriat: Din ve Şeriat noktası.

nutk-u sabık: Geçen (önceki) nutuk.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Geçmiş musîbet saatleri, elemleriyle beraber yok olmuş

 

(Dünden devam)

Madem hakikat budur ve madem geçmiş musibet saatleri, elemleriyle beraber madum ve yok olmuş ve gelecek belâ günleri, şimdi madum ve yoktur ve yoktan elem yok ve madumdan elem gelmez; meselâ birkaç gün sonra aç ve susuz olmak ihtimalinden, bugün o niyetle mütemadiyen ekmek yese ve su içse, ne derece divaneliktir; aynen öyle de, geçmiş ve gelecek elemli saatleri –ki, hiç ve madum ve yok olmuşlar– şimdi düşünüp sabırsızlık göstermek ve kusurlu nefsini bırakıp Allah’tan şekva etmek gibi, “Of, of!” etmek, divaneliktir.

Eğer sağa sola, yani geçmiş ve geleceklere sabır kuvvetini dağıtmazsa ve hazır saate ve güne karşı tutsa, tam kâfi gelir; sıkıntı, ondan bire iner. Hatta, şekva olmasın, ben bu üçüncü Medrese-i Yusufiyede, birkaç gün zarfında, hiç ömrümde görmediğim maddî ve manevî sıkıntılı, hastalıklı musîbetimde, hususan Nurun hizmetinden mahrumiyetimden gelen me’yusiyet ve kalbî ve ruhî sıkıntılar beni ezdiği sırada, inayet-i İlâhiye bu mezkûr hakikati gösterdi. Ben de sıkıntılı hastalığımdan ve hapsimden razı oldum. Çünkü, “Benim gibi kabir kapısında bir bîçareye, gafletle geçebilir bir saatini on adet ibadet saatleri yapmak, büyük kârdır” diye şükreyledim.

• Üçüncü Nokta: Mahpuslara şefkatkârâne hizmetle yardım etmek ve muhtaç oldukları rızıklarını ellerine vermek ve manevî yaralarına tesellilerle merhem sürmekte, az bir amel ile büyük bir kazanç var. Ve dışarıdan gelen yemeklerini onlara vermek, aynı o yemek kadar, o gardiyan ve gardiyan ile beraber, dahilde ve hariçte çalışanların, bir sadaka hükmünde, defter-i hasenatına yazılır. Hususan musîbetzede, ihtiyar veya hasta veya fakir veya garib olsa, o sadâka-i maneviyenin sevabı çok ziyadeleşir. 

İşte bu kıymetli kazancın şartı, farz namazını kılmaktır; tâ ki, o hizmeti lillâh için olsun. Hem bir şartı da, sadâkat ve şefkat ve sevinç ile ve minnet etmemek tarzda yardımlarına koşmaktır.

Sözler, On Üçüncü Sözün İkinci Makamının Haşiyesi, s. 176

Okunma Sayısı: 2445
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı