"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adalet ve hürriyet metin bir noktaya istinat etmeli

Risale-i Nur'dan
14 Ekim 2018, Pazar
Anâsır-ı gayr-i müslimenin adalet ve müsâvât ve hürriyetin devamına itminanları tam olamaz; meğer bu müsâvât ve adalet, metîn bir nokta-i istinada rabtedile.

Nutk-u Sabıkın Neticesi

27 Kânunievvel 1324 [9 Ocak 1909], Kürd Teavün ve Terakki gazetesi, Sayı: 6.

Benim dört köşeli bir fikir ve müddeam var:

Birincisi: Avrupa’dan mehasin-i medeniyetin iktibasına muhtacız. Hâlbuki medeniyetin mehasini ile beraber mesâvîsi de terakkî ve en garip ve aldatıcı bir surete girmiş. Bu seyyiatın en fenası ve medeniyetin muharribi ve bâr-ı giranı, sefahet ve havâic-i gayr-i zarurîde israfat ve maişetteki müthiş müsâvâtsız­lıktır. Binaenaleyh mehasinle beraber seyyiat da medeniyetimiz içine sokulmamak için bize öyle bir kanun-u hâkim ve mümeyyiz lâzım ki, heva ve hevese galebe etsin. Zira bizde çocukluk tabiatı var.

İkincisi: Nasıl ki Kürtlerin asabiyetlerinden, bir hâkim reis Avrupa’ya müdahene için Frenk libası giyse, Kürtler o hâkime itaate bedel, ihanet edeceklerdir. Şayet tanısalar ki Kürt’tür, libas-ı millîsini tebdil ettiği için “Milletine hakaret etmiş” derler.

Bunun gibi, bu zaman-ı Meşrûtiyetteki hâkim, şahs-ı mütehakkim değil, belki kanun-u mümeyyizdir. Bu kanunu libas-ı millî ile göstermek lâzımdır. Yoksa asabiyet-i maneviye karşısına çıkacaktır.

Üçüncüsü: Anâsır-ı gayr-i müslimenin adalet ve müsâvât ve hürriyetin devamına itminanları tam olamaz; meğer bu müsâvât ve adalet, metîn bir nokta-i istinada rabtedile. O da lâyetegayyer ve vicdanın hâkimi nokta-i diyanet ve Şeriattır. Demek bu adaletin mukteza-i diyanet olduğunu göstersek tamamen mutmain olacaklar, hiç ürkmeyecekler lâubalîlerin zannı gibi. Zira ittifak hüdadadır, hevada değil. Olsa da muvakkattır; zira heva, akrebin yuvası gibi, ağraz ve enaniyetin menşe-i intişarıdır.

Dördüncüsü: Hadîdü’l-mizaç bir âlimin hiddetinden neş’et eden seyyiatı, illet-i tardiyeye binaen, ilmi de lekedar edebilir; meğer bir salih âlim gösterilse ve o seyyiatın menşei hiddet olduğu ispat olunsa. Binaenaleyh, istibdadın ve zaman-ı mazinin seyyiatı din ve Şeriatı lekedar etmemek için, Meşrûtiyeti Şeriat libasıyla göstermek ve tatbik etmek zarurîdir. Hulefa-i Râşidînin ve Ömer bin Abdülaziz’in zamanlarını taklit edebiliriz.

Eğer denilse ki: “Onlardaki saffet ve ahlâk-ı hasene bizde yoktur ki, taklit mümkün ola!”

Ben derim: Meyl-i terakkînin ikazıyla bizdeki tenebbüh-ü efkâr ve telâhuk-u efkârdan hâsıl olan tekemmül-ü mebadi ve ihata-i medeniyet bu saffet ve ahlâkın yerini tutar. Düvel-i ecnebiyenin adaleti bu cevabı ispat eder.

Eski Said Dönemi Eserleri, Makalat, s. 39-40

Lûgatçe:

anâsır-ı gayr-i müslime: Müslüman olmayan topluluklar, gayrimüslimler.

bâr-ı giran: Ağır yük.

düvel-i ecnebiye: Yabancı devletler.

hadidü’l-mizaç: Öfkeli, çabuk kızan.

havâic-i gayr-i zarurî: Zorunlu olmayan ihtiyaçlar.

hüda: Doğruluk, hak, hidayet.

ihata-i medeniyet: Medeniyetin kuşatıcılığı.

illet-i tardiye: Kovma sebebi.

itminan: İnanma, güvenme, gönül rahatlığı içinde tereddütsüz kabul etme.

kanun-u hâkim ve mümeyyiz: Doğru ve yanlışı ayırt etmeyi sağlayacak hükmetme kabiliyetine sahip kanun.

kanun-u mümeyyiz: Doğru ve yanlışı ayırt edici kanun.

lâyetegayyer: Değişmeyen, bozulmayan, aynı hâlde kalan.

libas-ı millî: Millî elbise.

mehasin: Güzellikler, iyilikler.

mehasin-i medeniyet: Medeniyetin güzellikleri.

menşe-i intişar: Yayılmanın kaynağı, yayılma yeri.

mesâvî: Kötülükler, fenalıklar.

meyl-i terakkî: İlerleme ve gelişme meyli.

muharrip: Tahrip eden, yıkan.

mukteza-i diyanet: Dinin gerektirdiği.

müdahene: Dalkavukluk.

müsâvât: Eşitlik.

nutk-u sabık: Geçen nutuk, önceki konuşma.

rabtetmek: Bağlamak.

sefahet: Yasak şeylere, zevk ve eğlenceye aşırı derecede düşkünlük.

seyyiat: Kötülükler, fenalıklar.

şahs-ı mütehakkim: Tahakküm eden, baskıcı ve zorba şahıs.

teavün: Yardımlaşma.

tekemmül-ü mebadi: Mükemmel başlangıç; ilk temel ve başlangıçların sağlam ve mükemmel olması.

telâhuk-u efkâr: Fikirlerin birbirine katılması ve eklenmesi.

tenebbüh-ü efkâr: Fikirlerin uyanması.

zaman-ı Meşrûtiyet: Meşrûtiyet zamanı, dönemi.

Okunma Sayısı: 1720
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı