Sâni-i Zülcelâl, yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış ki, her bahar mevsiminde üç yüz bin envâ-ı masnuatıyla tezyin ediyor.
Evet, bütün yeryüzünü bir sofra-i nimet eden ve bahar mevsimini bir çiçek destesi yapan ve o sofranın yanına koyan ve üstüne serpen bir Cevad-ı Kerîm…
Onuncu Söz, Yedinci Söz, s. 47
***
Şu kâinat nihayetsiz hakîm, alîm, kadîr bir Sâni ister. Çünkü, şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki; ay, güneş lâmbaları; yıldızlar, mumları; zaman bir ip, bir şerittir ki, o Sâni-i Zülcelâl her sene bir başka âlemi ona takıp gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üç yüz altmış tarzda muntazam suretlerini tecdid ediyor, kemâl-i intizamla ve hikmetle değiştiriyor. Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış ki, her bahar mevsiminde üç yüz bin envâ-ı masnuatıyla tezyin ediyor, had ve hesaba gelmez envâ-ı ihsanatıyla dolduruyor. Öyle bir tarzda ki, nihayet ihtilât içinde ve karışmış oldukları hâlde, nihayet derecede imtiyaz ve farkla birbirlerinden ayrılıyor. Başka cihetleri buna kıyas et. Nasıl böyle bir sarayın Sâniinden gaflet edilebilir?
Sözler, Onuncu Söz, s. 79
***
Bahar mevsiminde, Cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüsmisal libaslar ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip, hizmetkâr ederek, onların latîf elleri olan dallarıyla çeşit çeşit en tatlı, en musanna meyveleri bize takdim etmek; hem, zehirli bir sineğin eliyle şifalı en tatlı balı bize yedirmek; hem, en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem, rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak, ne kadar cemîl bir kerem, ne kadar latîf bir rahmet eseri olduğu bedaheten anlaşılır.
Sözler, Onuncu Söz, s. 83
LÛGATÇE:
Cevad-ı Kerîm: Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah.
envâ-ı masnuat: San’atla yaratılmış varlık türleri.
Sâni: San’atla yaratan Allah.
sofra-i nimet: Nimet sofrası.
sündüsmisal: Parlak renkli ve değerli bir ipek kumaş gibi.
tezyin: Süsleme.
***
Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları
Kazandığınız ebedî sevaplar, sıkıntıları hiçe indirir
Bayramınızı tekrar tebrikle beraber, sureten görüşemediğimize teessüf etmeyiniz. Bizler hakikaten daima beraberiz. Ebed yolunda da, inşaallah, bu beraberlik devam edecek. İmanî hizmetinizde kazandığınız ebedî sevaplar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler, şimdiki geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatindeyim. Şimdiye kadar, Risale-i Nur Şakirdleri gibi, çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış.
Evet, Cennet ucuz değil. İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok ehemmiyetlidir. Bir parça meşakkat olsa da, şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran Hâlık’ımız Rahîm ve Hakîm’dir; başa gelen her şeyi rıza ile, sevinç ile, rahmetine, hikmetine itimad ile karşılamalıyız.
Kahraman bir kardeşimiz, Âyetü’l-Kübra meselesinde bütün mes’uliyeti kendine alıp, Hizb-i Kur’ân’ı ve Hizb-i Nur’u ve kalemiyle kazandığı fevkalâde uhrevî şeref ve fazilete istihkakını tam göstermiş; beni derin sevinçlerle ağlatmış. Ve Yedinci Şuâ olan Âyetü’l-Kübra tam nazar-ı dikkati celb ederek, ileride ona lâyık bir fütuhatı ihzar etmek hikmetiyle ona gelen bu muvakkat müsadere, o kardeşimizin ve rüfekasının hizmetlerini ve masraflarını zayi etmeyecek, inşaallah daha parlattıracak diye, rahmet-i İlâhiyeden bekleriz.
Sizi bütün duâlarında “Ecirnâ, ve’r-hamnâ, vahfeznâ” [Bizi kurtar, bize merhamet et, bizi muhafaza eyle] gibi bütün mütekellim-i maalgayr sîgalarında bilâistisna dâhil edip, kesretli cesetler ve bir tek ruh hükmünde şirket-i maneviyemizin düsturlarıyla çalışan ve sizin sıkıntınız ile sizden ziyade alâkadar olan ve şahs-ı manevînizden himmet ve medet ve sebat ve metanet ve şefaat bekleyen kardeşiniz
Said Nursî
Şuâlar, On Üçüncü Şuâ (Denizli Hapsi mektupları), mektup no: 4, s. 327.
LÛGATÇE:
Hâlık: Yaratıcı, Allah.
Hizb-i Kur’ân: Risale-i Nur’da geçen Kur’ân âyetlerinin bir araya toplandığı mecmua.
Hizb-i Nur: Risale-i Nur’daki hakikatlerin çekirdekleri hükmünde olan tefekkürî bir Arapça vird.
küfr-ü mutlak: Tam ve kesin bir inkâr, dinsizlik.
mütekellim-i maalgayr: Birinci çoğul şahıs, biz.
rüfeka: Refikler, arkadaşlar.