"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Beşinci Şuâ küllî bir surette haber veriyor

Risale-i Nur'dan
20 Şubat 2015, Cuma
Beşinci Şuâ, küllî bir surette, çok zaman evvel müteşabih bir hadîsin bir tevilini beyan etmesi ve itiraznamemde kat’î cevabı verilmesi, bu zâhir yanlışı ve medâr-ı mesuliyet olması büyük hatâ olduğunu gösteriyor.

HATA-SAVAB CETVELİNDEN:

Hata 65: “Süfyan ve bir İslâm deccalı, Mustafa Kemâl olduğu Beşinci Şuâ’da anlaşılıyor.”

Beşinci Şuâ, küllî bir surette, çok zaman evvel müteşabih bir hadîsin bir tevilini beyan etmesi ve itiraznamemde kat’î cevabı verilmesi, bu zâhir yanlışı ve medâr-ı mesuliyet olması büyük hatâ olduğunu gösteriyor. Eğer mesuliyet varsa, bu ince, küllî mânâyı böyle cüz’î bir şahsa tatbik edip mahkemede teşhir eden kimse mes’ul ve suçlu olur.

Hata 66: “Şapka fes gibidir. İman ile hiç alâkası yoktur. İman ise tamamen vicdanî ve kalbî olduğunu Said bilmekten âcizdir.”

İslâm uleması ve müçtehidleri ve Şeyhülislâmlar, hususan İmam-ı Azam, imanı zedeleyen çok alâmetleri ve harekâtları kaydettikleri halde (hususan şapka ve zünnarın) kütüb-ü kelâmiyede dahi ulemanın, imanın muktezasına münâfi olduğunun ittifaklarına karşı böyle sözleri yazan ne kadar hatâ ve yanlış olduğunu divaneler de anlar. Şapka hakkında itiraznamemdeki beyanat ve Risale-i Nur’daki iman-ı tahkikînin harika hüccetleri, “Said’in idrâkinde âcizdir” demesini yüzüne çarpar. 

Hata 67-68: “Şapkanın küfür alâmeti ve devam-ı ısrarı da dinsizlik olması üzerinde çok durmaktadır. Şapkanın giyilmemesi için propagandaya ve kendi tabirlerince mücadele ve mücahedeye giriştikleri görülmektedir.”

İtiraznamemde dört beş yerinde gayet kat’î bir surette bu yanlışın ne kadar mânâsız olduğunu gösterir. 

Hata 69: “Nur talebelerinin şapka giymeyerek bere giydikleri müşahede edilmiştir.”

Nur talebelerinin umumu değil, ehl-i takvâ olanlar, hususan hayat-ı içtimaiye ile alâkası az olanlar lüzumsuz, mânâsız, secdeye mâni olan şapkayı giymediklerini medâr-ı mesuliyet zanneden, kendisi hakikat ve adalet ve maslahat-ı millet nazarında mes’uldür. 

Hata 70: “Şapkanın küfür alâmeti olması ve sayılması bir iman haline geldiği gibi…”

Kırk sene evvel İstanbul ulemasına verdiğim cevabı, mahkemede beyan ettiğim gibi, bütün ulema-i İslâmın istimal ettiği bir tabiri yalnız bana isnat etmek ve bunu da “bir iman haline geldiği” ile tabir etmek, hem İslâmiyete, hem ehl-i ilme, hem bana karşı bir itham değil, divanecesine bir ihanettir. Ona iade ediyorum. 

Hata 71: “Medreselerin ve tekkelerin kapanmasından, ezan ve kamette Allahuekber denilmemesinden, bunlar âhirzaman alâmetlerinden sayıldığından, inkılâp hareketlerine karşı bir kışkırtmak istediği anlaşılmıştır.”

Kırk sene evvel bir iki hadîsin tevilini beyan ettiğimi ve Diyanet Riyasetinin ulemasının yeni icadlarının fetvasına karşı on beş sene evvel yazdığım bir risaleyi reddetmeyip bana ilişmedikleri halde, bu meseleyi şimdi medâr-ı bahsetmek adliye kanunuyla hiç bir münasebeti yok. Makam-ı iddia eski nakaratı tekrar edip, bin dereden su toplamak nev’inde isnad etmesi hem yanlış, hem hatâ, hem de idareye bir zararı muhtemeldir. 

Hata 72: “’Beşinci Şuanın meselelerini herkese göstermek caiz değildir, mahremdir’ ihtarını yapmayı unutmamıştır.”

Her bahaneyle bizi perişan etmek isteyen gizli düşmanlarımızın şerlerinden tahaffuz ve müddeî gibi sathîce mânâlar verilmemek için, “Bu mahremdir, herkese gösterilmesin” denilmesini bir suç sayıp ve suçunu ikrar ediyor mânâsına çevirmek zâhir bir yanlıştır.

Hata 73: “Ahmed Feyzi ‘Bediüzzamanü’l-Kürdî’ kelimesini bulmak için iki kere Muhammed (asm) kelimesinin tevafukunu göstermiş. Acaba Said el-Kürdî, Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya (asm) benzetilmek mi istenilmiştir?”

Ahmed Feyzi’nin, Risale-i Nur, Kur’ân’ın bir tefsiri olmasından ve her vakit Nübüvvetin şeriatını tatbik eden ve veraset-i Nübüvvet ve “Alimler peygamberlerin vârisidirler” hadîsine istinaden, bîçare Said’i o irsiyette, o Kur’ân hizmetinde, değil bir benzemek, belki sünnete ittibâ etmek mânâsındaki ilmî ve ebcedî istihracını medâr-ı mes’uliyet gören, hem “Resûlüllah’ın ahlâkıyla ahlâklanınız” mânâsını anlamayan elbette üç cihette yanlış etmiş. Zât-ı Ahmediyenin (asm) güneşinden tereşşuh eden bir zerrecik nuruna mazhariyetini büyük bir saadet telâkki eden Said’in elbette yüz bin derece kendi haddinden tecavüz edip ona kendini benzetmeye çalıştığını söyleyen divanedir. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâma ittibâı ve sünnetine iktida mânâsını anlamamış. 

Hata 74: “İslâm tarihinde hiç bir din âliminin Kur’ân-ı Kerîm’i ve hadîsleri böyle şahsî fikirlere ve maksatlara âlet ettiği görülmemiş ve işitilmemiştir.”

Bunun, bu yanlışında beş vecihle hatâ var. Hem kitapları, ulemayı, tefsirleri görmediğine ve mânâ-yı sarîhî ile, mânâ-yı işârî ve mânâ-yı küllî ile hususî ferdlerin farkını anlamayan bir cehalettir. Necmeddin-i Kübrâ ile Muhyiddin-i Arabî gibi binler ulemaların, küllî hadiselerine, hattâ nefsin cüz’î ahvâline dair âyâtın mânâ-yı sarîhi değil, işârî mânâlarını beyan sadedinde çok yazıları var olduğu mâlumdur. Hem âyâtın mânâ-yı işârî-i küllîsinde her asırda efradı bulunduğu gibi, bir ferdi bu zamanda ve bu asırda Risale-i Nur ve bazı şakirtleri de bulunduğuna eskiden beri ulema mâbeyninde makbul bir riyazî düsturu olan ebced ve cifir hesabıyla bir tevafuk göstermek, elbette hiçbir cihetle âyâtı şahsî fikirlere âlet ediyor denilmez. Ve böyle diyen büyük bir hatâ eder. Ve dekaik-i ilmiyeye ihanet eder. 

Hata 75: “Ehl-i Sünnete göre, İmam-ı Mahfî ve İmam-ı Muntazır akîdesi bâtıldır.” 

Mehdî hakkında Şiîlerin “On iki imamdan birisi hayatta iken gizlenmiş, âhirzamanda çıkacak” demelerine mukabil, Ehl-i Sünnetin bir kısmı “İmam-ı Muntazır akîdesi bâtıldır” demişler. Az bir kısım Hanefî uleması da “Lâ mehdî illâ Îsâ” [Hz. İsa’dan (as) başka mehdi yoktur] demişler. Bunda hem Denizli’deki ehl-i vukufun bir kısmı, hem makam-ı iddia yanlış mânâ vermişler. Her asırda mehdî mânâsına ümmetin fıtrî bir ihtiyacına binaen beklemişler. Ve birkaç vecihte, rivayetlerin delâletiyle birkaç mehdi, belki her asırda bir nevi mehdî sâdât-ı Ehl-i Beytten geleceği ümmetçe kabul edilmiş. Buna hatâ diyen bir kaç cihette yanlış eder. 

Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, Yeni Asya Neşriyat, yeni tanzim, s. 663

Okunma Sayısı: 4969
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ali vefalı

    20.2.2015 10:13:36

    Aziz Üstad, iyiki bu karışık konuları açıklığa kavuşturdun. Allah bizleri, Dünyada ve ahirette şefaatine nail eylesin. Sizi ve Risalei Nurları amaçlarına göre saptırmak isteyen zındık ehli ile siyasal dincileri Allaha ve size havale ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı