"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bizi asıl mahveden, içimizde hüküm süren istibdat

Risale-i Nur'dan
25 Nisan 2018, Çarşamba
Sual: “Neden şu inkılâb-ı hükûmet, her şeyde bir inkılâb getirdi?”

Cevap: “İnsanlar kendi idarecilerinin yolundadırlar.” (Hadis-i Şerif, Keşfü’l-Hafâ, 2:311) sırrınca, istibdat herkesin damarlarına sirayet etmişti, çok nam ve suretlerde kendini gösteriyordu, çok dam ve plânlar istimal ediyordu. Hatta benim gibi bir adam, ilmi vasıta edip tahakküm ediyor idi veyahut sehavet-i milliyeyi sû-i istimal ederdi. Veyahut şu şeyh gibi necabeti sebebiyle herkes onun hatırını tutarak –tutmakla mükellef bildiğinden– tahakküm ve istibdat ediyordu.

Sual: “Demek öldürmemize, hükûmetin istibdadına yardım eden başka istibdatlar da varmış?”

Cevap: Evet, cehaletimizin silâhıyla asıl bizi mahveden, içimizdeki garip namlarla hüküm süren parça parça istibdatlardı ki hayatımızı tesmim etmişti. Fakat yine kabahat, o küçük istibdatların pederi olan istibdad-ı hükûmete aittir.

Sual: “Beyler, ağalar, müteşeyyihler iki kısımdır; farkları nedir?”

Cevap: İstibdat ile Meşrûtiyet kadar farkları vardır. Ben dahi Meşrûtiyet ve istibdadı müşahhas olarak size göstermek istediğimden, şu iki kısmı timsal olarak beyan ediyorum.

Sual: “Nasıl?”

Cevap: Eğer büyük adam, istibdat ile kuvvete veya hileye veya kendisinde olmayan, tasannuan kuvve-i maneviyeye istinaden halkı isti’bad ederek havf ve cebrin tazyiki ile tutup insanı hayvanlığa indirmiş; daima o milletin şevkini kırar, neşelerini kaçırır. Eğer bir namus olursa, yalnız o şahs-ı müstebitte görünür; denir ki “Falan adam şöyle yaptı.” Eğer bir seyyie olursa, kabahat bîçare etbaa taksim olunur. İşte şu mahiyetteki büyük, hakikaten büyük değildir, küçüktür; milletini küçüklettiriyor. Zira milleti her sa’yi suhre gibi işliyor, hatır için gibi yapıyor, iyilik etse de riya karıştırıyor, müdahene ve yalana alışıyor, daima aşağıya iniyor. Zira sa’y-i insanînin buharı hükmünde olan şevk, müntafi oluyor. Ağaları ve büyükleri, omuzlarına biner tâ yalnız görünsün, onların etlerinden yer, tâ büyüsün. O milletin gonca misal istidâdâtı üzerine o reis perde olup ziyayı göstermiyor. Belki yalnız o neşv ü nema bulur, inkişaf eder, açılır. Eğer müşahhas istibdadı görmek arzu ediyorsanız, işte size şu...

E.S.D.E., Münâzarât, s. 165-166

***

LÛ­GAT­ÇE:

dam: Tuzak.

istibdat: Baskı, despotluk, zorbalık, diktatörlük.

müteşeyyih: Şeyhlik iddia eden, şeyh geçinen.

sehavet-i milliye: Millî cömertlik, millete ait ikram ve cömertlik duygusu.

tasannuan: Yapmacık olarak, sunî olarak.

tesmim etmek: Zehirlemek.

***

Medrese-i Yusufiye Mektupları

Bu geçici zahmetleri Nurlarla rahmete çevirirsiniz inşaallah

Aziz, Sıddık, Sarsılmaz Kardeşlerim!

Evvelâ: “El-hayrü fî ma’htârahullah” [Hayır, Allah’ın seçtiğindedir. (Arabî bir ibare)] sırrınca meselemizin tehirinde hayır var. Kalbim ve Nurların serbestiyeti öyle istiyordu. Siz hem birbirinizi teselli hem kuvve-i maneviyeyi takviye hem tatlı sohbetle müzakere-i ilmiye hem Nurlar’ın yazması ve mütalâalarıyla bu geçici zahmetin noktasını siler, rahmet yapmaya, bu fânî saatleri bâkî saatlere çevirmeye muvaffak olursunuz inşaallah.

Sâniyen: Madem bayramlaşmamız mahkemenin muvakkat hapis menzilinde oldu, ben de bayram tatlısı olarak Konya kahramanı Zübeyir’in bana getirdiği zemzem ile Nurs karyesinin bence çok manidar balını gönderdim. Siz bal matarasına su koyun, karıştırınız. Sonra zemzemi içine bırakınız, kemal-i afiyetle içiniz.

Said Nursî

***

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Ehemmiyetli bir taraftan ehemmiyetli ve manidar bir sual edilmiş. Bana sordular ki: “Sizin cemiyet olmadığınız üç mahkeme o cihette beraet vermesiyle ve yirmi seneden beri tarassud ve nezaret eden altı vilâyetin o noktadan ilişmemeleriyle tahakkuk ettiği halde Nurcularda öyle harika bir alâka var ki hiçbir cemiyette, hiçbir komitede yoktur. Bu müşkülü halletmenizi isteriz” dediler.

Ben de cevaben dedim ki: Evet, Nurcular cemiyet memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar.

Fakat bu vatanın eski kahramanları kemal-i sevinçle şehadet mertebesini kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedaîlerinin ahfadları, oğulları ve kızları o fedaîlik damarından irsiyet almışlar ki bu harika alâkayı gösterip Denizli Mahkemesinde bu âciz bîçare kardeşlerine bu gelen cümleyi onlar hesabına söylettirdiler:

“Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir hakikate, başımız dahi feda olsun” diye onlar namına söylemiş, mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuş.

Demek Nurcularda hakikî, hâlis, sırf rıza-i İlâhî için ve müsbet ve uhrevî fedaîler var ki mason ve komünist ve ifsad ve zındıka ve ilhad ve Taşnak gibi dehşetli komiteler o Nurculara çare bulamayıp hükûmeti, adliyeyi aldatarak lâstikli kanunlar ile onları kırmak ve dağıtmak istiyorlar. İnşaallah bir halt edemezler; belki Nurun ve imanın fedaîlerini çoğaltmaya sebebiyet verecekler.

Said Nursî

Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 543-45

LÛ­GAT­ÇE:

karye: Köy.

mütalâa: Dikkatle okumak.

tarassud: Gözetim, gözaltı.

Okunma Sayısı: 11467
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı