"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cenab-ı Hakkı bulan bir kalp, her şeyi bulur

Risale-i Nur'dan
16 Mayıs 2017, Salı
Üçüncü Hatvede, “Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi kusurun sebebiyledir. (Nisâ Suresi: 79.)” dersini verdiği gibi; nefsin muktezası, daima iyiliği kendinden bilip, fahir ve ucbe girer.

Bu hatvede, nefsinde yalnız kusuru ve naksı ve aczi ve fakrı görüp, bütün mehasin ve kemâlâtını, Fâtır-ı Zülcelâl tarafından ona ihsan edilmiş nimetler olduğunu anlayıp, fahir yerinde şükür ve temeddüh yerinde hamd etmektir. Şu mertebede tezkiyesi, “Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. (Şems Suresi: 9.)” sırrıyla şudur ki: kemâlini kemâlsizlikte, kudretini aczde, gınâsını fakrda bilmektir.

Dördüncü Hatvede, “Her şey helâk olup gidicidir; Ona bakan yüzü müstesna. (Kasas Suresi: 88.)” dersini verdiği gibi; nefis, kendini serbest ve müstakil ve bizzat mevcud bilir. Ondan bir nevi rububiyet dava eder. Ma’buduna karşı adavetkârâne bir isyanı taşır. İşte gelecek şu hakikati derk etmekle ondan kurtulur. Hakikat şudur ki:

Her şey nefsinde mana-i ismiyle fânîdir, mefkuddur, hâdistir, ma’dumdur; fakat mana-i harfiyle ve Sâni-i Zülcelâl’in esmasına âyinedarlık cihetiyle ve vazifedarlık itibarıyla şahittir, meşhuddur, vaciddir, mevcuddur.

Şu makamda tezkiyesi ve tathiri şudur ki: Vücudunda adem, ademinde vücudu vardır. Yani kendini bilse, vücud verse, kâinat kadar bir zulümat-ı adem içindedir. Yani, vücud-u şahsîsine güvenip, Mucid-i Hakikî’den gaflet etse, yıldız böceği gibi bir şahsî ziya-i vücudu nihayetsiz zulümat-ı adem ve firaklar içinde bulunur, boğulur. Fakat enaniyeti bırakıp, bizzat nefsi hiç olduğunu ve Mucid-i Hakikî’nin bir âyine-i tecellisi bulunduğunu gördüğü vakit, bütün mevcudatı ve nihayetsiz bir vücudu kazanır. Zira bütün mevcudat, esmasının cilvelerine mazhar olan Zat-ı Vacibü’l-Vücud’u bulan bir kalp, her şeyi bulur.

Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, s. 541

LÛ­GAT­ÇE:

esma: isimler.

hatve: adım.

temeddüh: övünme, kendini beğenme.

ucb: ameline güvenerek kendini büyük görme.

zulümat-ı adem: yokluk karanlıkları.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

İman-ı billâh, Kur’ân’ın kelâmullah olduğunu ispat eder

(Dünden devam)

• Hem hiç imkân var mı ki, bu kâinatın Sânii, mahlûkatını yüz bin diller ile birbiriyle konuştursun ve onların konuşmalarını işitsin ve bilsin ve kendisi konuşmasın? Hâşâ!

Hem hiç akıl kabul eder mi ki, kâinattaki makàsıd-ı İlâhiyesini bir ferman ile bildirmesin ve muammasını açacak ve “Mahlûkat ne yerden geliyorlar ve ne yere gidecekler ve ne için böyle kafile kafile arkasında buraya gelip, bir parça durup geçiyorlar?” diye üç dehşetli sual-i umumîye hakikî cevap verecek Kur’ân gibi bir kitabı göndermesin? Hâşâ!

Hem hiç mümkün müdür ki, on üç asrı ışıklandıran ve her saatte yüz milyon lisanlarda kemâl-i hürmetle gezen ve milyonlar hafızların kalplerinde kudsiyetiyle yazılan ve nev-i beşerin keyfiyeten kısm-ı a’zamını kanunlarıyla idare eden ve nefislerini ve ruhlarını ve kalplerini ve akıllarını terbiye ve tezkiye ve tasfiye ve talim eden ve Risale-i Nur’da kırk vech-i i’cazı ispat edilen ve kırk taife ve tabaka-i nâsa ve her bir tabakaya karşı bir nevi i’cazını gösterdiği kerametli ve harikalı On Dokuzuncu Mektub’da beyan olunan ve Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm bin mu’cizatıyla onun bir mu’cizesi olarak hak kelâmullah olduğu kat’î ispat edilen Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, hiçbir cihette imkânı var mı ki, o Mütekellim-i Ezelî ve o Sâni-i Sermedînin kelâmı ve fermanı olmasın? Hâşâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ!

Demek, iman-ı billâh bütün hüccetleriyle Kur’ân’ın kelâmullah olduğunu ispat ediyor.

(Devamı var)

Şualar, On Birinci Şua (Denizli Hapsinin Bir Meyvesi), Dokuzuncu Mesele

LÛ­GAT­ÇE:

iman-ı billâh: Allah’a iman.

kelâmullah: Allah’ın kelâmı, sözü.

makàsıd-ı İlâhiye: Allah’ın maksatları.

Mütekellim-i Ezelî: ezelî kelâm sahibi Allah.

Sâni: her şeyi sanatla yaratan Allah.

tabaka-i nâs: insan tabakaları.

vech-i i’caz: mu’cizelik çeşidi.

Okunma Sayısı: 2673
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı