Birinci şecere-i tuba, ittihad-ı umumîdir. Zira avam ve havas hiss-i dinle mütesaviyen mütehassistirler. Eğer din namıyla olmasa, bîçare avam mazi tarafa dönüp gidecekler, Zaman-ı Saadet’e sizi şekva edeceklerdir.
İkinci şecere-i tuba, eydî-i şebâbete mazhar olan medeniyetimizdir. Zira Şeriat, mehasin-i medeniyete emirle beraber, medeniyeti inkıraza sevk eden ve ihtiyarlatmakta olan sefahet ve israfat ve maişetteki müthiş müsâvâtsızlıktan nehyediyor.
Üçüncü şecere-i tuba, ikbal-i istikbalimizi temin eden diyanet-i kâmilemizdir. Zira Meşrûtiyette Şeriat, esas-ı evvel-i medeniyetimizin deveran-ı demi yerine geçmiş olan Şeriat-ı Ahmedîyi teneffüs ve terakkiyat-ı efkâr ile onun mülevves olan hikâyat ve İsrailiyat ve teşbihattan tasfiye edileceğinden, küre-i arzın deveran-ı demi yerine geçecektir. Veyahut şems-i İslâmiyet sema-i siyasette sehab-ı muzlimden halâs olduğundan, kamer-i medeniyeti tenvir ve Asya tarlasının çiçeklerini tenmiye ve tezyin edecektir. Zira din esası olduğu hâlde, hamele-i Şeriat, dâhî ve siyasî adamlar olacaklar ve İslâmiyet’i o hikâye-i İsrailiyattan tecrit edecek ve sileceklerdir.
“En kat’î fazilet odur ki, düşmanlar dahi onun tasdikine şehadet etsin.” Yeni Dünyanın en meşhur feylesofu demiş ki: “İslâmiyet çıktığı zaman âteş-i cevval gibi, odun parçalarına benzer sair edyan ve efkârı bel’ etti. On iki asırda iki yüz milyonun rehber-i hayatı olmuş ve o hakaik-i ulviye müsademat-ı âleme karşı hasiyetini ve hakikatini muhafaza etmekle şimdi mir’at-ı mücellâ gibi Muhammed-i Arabî’yi nazarımızda tecessüm ettiriyor.”
Elhâsıl: Bir hazine-i cevahire malik olduğumuz hâlde, Avrupa’ya ahkâmda izhar-ı fakr, ahlâkta dilencilik etmek din-i İslâm’a büyük bir hıyanettir ve hayat-ı millete kastetmektir. Dünya için din feda olmaz, berâhin-i akliye üzerine müesses olan din-i İslâm, başka dine kıyas olunmaz.
Eski Said Dönemi Eserleri, Makalat, s. 34
LÛGATÇE:
avam: Halkın alt tabakası.
bel’ etmek: Yutmak, ortadan kaldırmak.
berâhin-i akliye: Aklî deliller.
deveran-ı dem: Kan dolaşımı.
edyan: Dinler.
esas-ı evvel-i medeniyet: Medeniyetin ilk temeli.
eydî-i şebâbet: Gençlik gücü, gençlik saltanatı.
hamele-i Şeriat: Şeriatı taşıyanlar, uygulayıp ayakta tutanlar.
havas: Halkın üst tabakası.
ikbal-i istikbal: Geleceğin tâlii, işlerin iyi gitmesi.
inkıraz: Bitip tükenip yok olma, sonu gelme, son bulma, çökme, yıkılma.
İsrailiyat: Yahudî ve Hıristiyanların kültüründen İslâm’a karıştığı bilinen şeyler.
ittihad-ı umumî: Genel birlik beraberlik.
kamer-i medeniyet: Medeniyet ayı.
maişet: Geçim.
mehasin-i medeniyet: Medeniyetin güzellikleri.
meşruiyet: Şer’îlik, Şeriata uygunluk.
mir’at-ı mücellâ: Cilâlanmış, parlak ayna.
mülevves: Kirli, pis, bulaşık.
müsâvâtsızlık: Eşitsizlik, dengesizlik.
mütehassis: Hislenen, duygulanan.
mütesaviyen: Eşit olarak.
nehyetmek: Yasaklamak, sakındırmak.
neş’et etmek: Meydana gelmek.
sefahet: Yasak şeylere, zevk ve eğlenceye aşırı derecede düşkünlük.
sehab-ı muzlim: Karanlık bulut.
Şecere-i Tuba: Cennetteki Tuba ağacı (metinde mecaz).
şekva etmek: Şikâyet etmek.
tenmiye: Büyütme.
terakkiyat-ı efkâr: Fikrî gelişmeler, ilerlemeler.
teşbihat: Hakikat telâkki edilen benzetmeler.