"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

De ki: “Cenâb-ı Hak bana kâfidir”

Risale-i Nur'dan
15 Ekim 2018, Pazartesi
Pek acib ve çok hazin hâlette iken, iman ve Kur’ân’dan gelen bir medetle, “Eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: ‘Allah bana yeter. O’ndan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben O’na tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.’” [Tevbe Sûresi: 129.] âyeti imdadıma yetişti ve gayet emniyetli ve selâmetli bir gemi hükmüne geçti. Ruh kemal-i emniyetle ve sürurla, o âyetin içine girdi.

Evet, anladım ki, âyetin mana-yı sarihinden başka bir mana-yı işarîsi beni teselli etti ki, sükûnet buldum ve sekînet verdi.

Evet, nasıl ki mana-yı sarihi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma der: “Eğer ehl-i dalâlet arka verip senin Şeriat ve Sünnet’inden i’raz edip Kur’ân’ı dinlemeseler, merak etme. 

Ve de ki: ‘Cenâb-ı Hak bana kâfidir. Ona tevekkül ediyorum. Sizin yerlerinize, ittiba edecekleri yetiştirir. Taht-ı saltanatı her şeyi muhittir; ne asiler hududundan kaçabilirler ve ne de istimdad edenler medetsiz kalırlar!’”

Öyle de, mana-yı işarîsiyle der ki: “Ey insan ve ey insanın reisi ve mürşidi! Eğer bütün mevcudat seni bırakıp fenâ yolunda ademe giderse, eğer zîhayatlar senden müfarakat edip ölüm yolunda koşarsa, eğer insanlar seni terk edip mezaristana girerse, eğer ehl-i gaflet ve dalâlet seni dinlemeyip zulümata düşerse, merak etme. De ki: ‘Cenâb-ı Hak bana kâfidir. Madem O var, her şey var. Ve o halde, o gidenler ademe gitmediler; O’nun başka memleketine gidiyorlar. Ve onların bedeline o Arş-ı Azîm Sahibi, nihayetsiz cünud ve askerinden, başkalarını gönderir. Ve mezaristana girenler mahvolmadılar; başka âleme gidiyorlar. Onların bedeline başka vazifedarları gönderir. Ve dalâlete düşenlere bedel, tarîk-ı hakkı takip edecek mutî kullarını gönderebilir. Madem öyledir; O her şeye bedeldir. Bütün eşya, bir tek teveccühüne bedel olamaz’” der.

İşte, şu mana-yı işarî vasıtasıyla, bana dehşet veren üç müthiş cenaze, başka şekil aldılar. Yani, hem Hakîm, hem Rahîm, hem Âdil, hem Kadîr bir Zat-ı Zülcelâl’in taht-ı tedbir ve rububiyetinde ve hikmet ve rahmeti içinde hikmetnüma bir seyeran, ibretnüma bir cevelân, vazifedarâne bir seyahat suretinde bir seyr ü seferdir, bir terhis ve tavziftir ki, böylece kâinat çalkalanıyor, gidiyor, geliyor.

Lem’alar, On Birinci Lem’a, s. 130

LÛ­GAT­ÇE:

Arş-ı Azîm: Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve saltanatının büyük dairesi.

cevelân: Dolanma, gezinme.

cünud: Askerler.

dalâlet: Sapkınlık, iman ve İslâmiyet yolundan sapma.

ehl-i dalâlet: Dalâlet ehli; hak yoldan ayrılanlar, iman ve İslâmiyet yolundan sapanlar.

fenâ: Yok olma, son bulma.

hikmetnüma: Hikmetli, hikmet gösteren.

i’raz: Yüz çevirme.

ittiba: Tâbi olma, uyma.

kemal-i emniyet: Tam bir emniyet.

mana-yı işarî: İşaretlerle ifade edilen mana.

mana-yı sarih: Açık mana.

muhit: Kuşatan.

mutî: İtaat eden, uyan.

müfarakat: Uzaklaşma, ayrılma.

Resul-i Ekrem: Çok cömert ve çok kerîm olan peygamber, Hz. Muhammed (asm).

rububiyet: Allah’ın terbiye edicilik sıfatı; her şeyi her halinde terbiye ve idare etmesi.

sekînet: Sükûnet, gönül huzuru.

seyeran: Bakıp seyretme, temaşa.

seyr ü sefer: Bir hedefe doğru gidiş.

sükûnet: Rahat, huzur.

sürur: Sevinç, mutluluk.

taht-ı saltanat: Saltanatı, idaresi altında olan.

taht-ı tedbir: Yönetimi, idaresi altında.

tarîk-ı hak: Hak ve hakikat yolu.

tavzif: Vazifelendirme.

Okunma Sayısı: 3064
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı