"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ebedî hayatımızı tehdit eden manevî yaralar

Risale-i Nur'dan
20 Ekim 2018, Cumartesi
İşlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.

Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki: 

Pek çok yara bere içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın azîm mükâfatını düşünerek, kemal-i sabırla tahammül edip kalmış. Sonra yaralarından tevellüd eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalp ve lisanına iliştikleri için, o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş: “Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor” diye münacat edip, Cenâb-ı Hak o halis ve safî, garazsız, lillâh için o münacatı gayet harika bir surette kabul etmiş, kemal-i afiyetini ihsan edip enva-ı merhametine mazhar eylemiş.

İşte bu Lem’a’da Beş Nükte var.

BİRİNCİ NÜKTE

Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.

Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim manevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münacat-ı Eyyubiyeye, o Hazret’ten bin defa daha ziyade muhtacız.

Bahusus, nasıl ki o Hazret’in yaralarından neş’et eden kurtlar kalp ve lisanına ilişmişler. Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler, şüpheler –neuzü billâh– mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip, zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.

Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor.

Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılâından çok hicab ettiği zaman, melâike ve ruhaniyatın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emare ile onları inkâr etmek arzu ediyor.

Hem meselâ, Cehennem azabını intâc eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidatını işittikçe istiğfar ile ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emare ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor.

Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir amirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebed’in mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve manen diyor ki: “Keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasa idi!” Ve bu arzudan, bir manevî adavet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-u İlâhiyeye dair kalbe gelse, kat’î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş manevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp, yılanın ısırmasını kabul eder.

Ve hakeza, bu üç misale kıyas edilsin ki, “Bel râne alâ kulûbihim”* sırrı anlaşılsın.

Dipnotlar:

* Kalplerini karartmıştır. (Mutaffifîn Sûresi: 14.) Âyetin tamamının meali ise şöyledir: “Doğrusu onların kazandıkları günahlar, birike birike kalplerini kaplayıp karartmıştır.”

Lem’alar, İkinci Lem’a, s. 21-22

Lûgatçe:

adavet-i İlâhiye: Allah’a karşı düşmanlık.

bahusus: Özellikle.

bâtın-ı kalp: Kalbin içi, manevî tarafı.

bâtınî: Görünmeyen, gizli.

cüz’î: Az, küçük.

emare: Alâmet, belirti.

hayat-ı dünyeviye: Dünya hayatı.

hayat-ı ebediye: Ebedî ve sonsuz hayat.

hicab etme: Utanma, mahcup olma.

ıttılâ: Öğrenme, bilme.

intâc etme: Netice verme, sonuç verme.

işmam etme: Hissettirme, duyurma.

küfür: İnkâr; Allah’ın varlığına, birliğine inanmama, imansızlık, dinsizlik.

lillâh: Allah için.

lisanen: Sözle.

mahall-i iman: İmanın bulunduğu yer, kalp.

marifet-i İlâhiye: Allah’ı tanıma, bilme, öğrenme.

melâike: Melekler.

mükerrer: Tekrar edilmiş, tekrarlanmış.

münacat-ı Eyyubiye: Hz. Eyyub peygamberin duâsı.

neş’et etme: Oluşma, ortaya çıkma.

neuzü billâh: Allah korusun, Allah’a sığınırız.

ruhaniyat: Maddî yapısı olmayan, ruhlar âleminde yaşayan varlıklar.

Sultan-ı Ezel ve Ebed: Başlangıcı ve sonu olmayan, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan; Allah.

tekdir: Azarlama, ikaz.

tevellüd etme: Doğma, kaynaklanma.

ubudiyet-i İlâhiye: Allah için yapılan kulluk.

vazife-i ubudiyet: Kulluk görevi.

zâhirî: Görünen, görünürdeki.

zevk-i ruhanî: Ruha ait zevk.

 

Okunma Sayısı: 3883
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı