"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ehl-i tevhidiz, ittihada memuruz

Risale-i Nur'dan
25 Eylül 2017, Pazartesi
“İttihad-ı İslâm nedir?”

“İttihad-ı İslâm, şarktan garba, cenubdan şimale mümted bir meclis-i nurânîdir ki, el’an üç yüz milyondan fazla bulunur ki, gafletinden nâşî gayr-i meş’ur bir surete girmiş olan bir rabıta-i metîn ile birbiriyle merbutturlar. Misak-ı ezelîye ile, peyman ve yeminimiz olan iman ile o cemiyete dâhil olmuşuz. Ehl-i tevhidiz, ittihada memuruz. Şu cemiyetin şubeleri bütün mesacid ve medaris ve tekâyâ ve zevâyâdır. Ve şu cemiyetin reisi Resûl-i Ekremdir (asm), kanun-u esasîsi Kur’ân-ı Azîmüşşan’dır.

Bütün efrad mabeynindeki rabıta-i nuraniyeyi şuurî bir surette ihtizaza getirmekle, bütün o şubelere ifaza-i nur etmek zamanı gelmiştir.

İşte, kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâm’ın “Hacerü’l-Esved”i Kâbe-i Mükerreme’dir ve dürretü’l-beyzası Ravza-i Mutahhara’dır, Mekke-i Mükerremesi Ceziretü’l-Arab’dır, medine-i medeniyet-i münevveresi Devlet-i Osmaniyedir.

Bir zaman, İslâmiyet’in secaya, revabıt, mehasin-i ahlâkına işareten rumuz tarîkıyla şöyle demiştim:

Eğer şu Kâbe’nin ziynet ve nakşını görmek istersen, işte bak: Hayâ ve hamiyetten neş’et eden civanmerdâne humret; hürmet ve rahmetten tevellüd eden masumâne tebessüm; cezalet ve melâhatten hâsıl olan ruhanî halâvet; aşk-ı şebabîden, şevk-i baharîden neş’et eden semavî neşe; hüzn-ü gurubîden, ferah-ı seherîden vücuda gelen melekûtî lezzet; hüsn-ü mücerredden, cemal-i mücellâdan tecelli eden mukaddes ziynet birbiriyle imtizaç edip ondan çıkan levn-i nuranî, o şark ve garbın kab-ı kavseyni olan kâbe-i saadetteki tâk-ı muallâsındaki, kavs-i kuzehindeki elvan-ı seb’anın lâcivert ve yeşil levninin timsalini göreceksin. Lâkin, ittihad cehil ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır; imtizac-ı efkâr marifetin şuaıyla olur.

Eski Said Dönemi Eserleri, Rumuz, s. 514

LÛ­GAT­ÇE:

ehl-i tevhid: Allah’ın birliğine inanmış mü’minler.

gayr-i meş’ur: şuursuz, bilinç dışı.

imtizac-ı efkâr: fikirlerin birliği, kaynaşması; fikrî uyum ve ahenk.

ittihad: birlik beraberlik.

marifet: bilgi, ilim; eğitim.

memur: emredilmiş.

mümted: uzanmış.

nâşî: doğan, ileri gelen.

şua: ışın.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Ahirete iman, Cennet gibi güzel ve nuranî bir yoldur

 

Dördüncü Nokta

Onuncu Söz’de işaret edildiği gibi, bir Sâni-i Hakîm ve gayet hikmetli bir usta, bir sarayın her bir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takip etse, sonra o saraya dam yapmayıp, boşu boşuna harap olmasıyla, takip ettiği hadsiz hikmetleri zayi etmesini hiçbir zîşuur kabul etmediği ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden, bir dirhem kadar bir çekirdekten yüzer batman faydaları, gayeleri, hikmetleri dikkatle takip ettiği halde, dağ gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek fayda, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için o koca ağacın pek çok masarifini yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıt ve muhalif olarak, müsrifâne bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de, bu kâinat sarayının her bir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden, hatta her bir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir Sâni-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün had ve hesaba gelmeyen hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faydasız zayi etmesi, o Kadîr-i Mutlak’ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi, o Hakîm-i

Mutlak’ın kemal-i hikmetine hadsiz abesiyet ve faydasızlığı ve o Rahîm-i Mutlak’ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği ve o Âdil-i Mutlak’ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta, kâinatta herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise en acib bir muhaldir ki, hadsiz bâtıl şeyler, içinde bulunur.

Ehl-i dalâlet gelsin, baksın: Gideceği ve düşündüğü kendi kabri gibi, kendi dalâletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların, akreplerin yuvası bir kuyu olduğunu görsün. Ve ahirete iman ise, Cennet gibi güzel ve nuranî bir yol olduğunu bilsin, imana girsin.

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesinin Bir Meyvesi), Üçüncü Nükte, s. 610

Okunma Sayısı: 2148
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı