"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gazeteler edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı

Risale-i Nur'dan
20 Şubat 2018, Salı

Beşinci Cinayet:

Gazeteler iki kıyas-ı fâsid cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyatla ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar ve efkâr-ı umûmiyeyi perişan ettiler. Ben de gazetelerle, onları reddeden makaleler neşrettim. Dedim ki:

Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı; hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umûmî-i müşte­rek-i milletten bîtarafâne çıkmalı. Ve matbuat nizamnâmesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli. Halbuki, siz iki kıyas-ı fâsidle, yani taşrayı İstanbul’a ve İstanbul’u Avrupa’ya kıyas ederek, efkâr-ı umûmiyeyi bataklığa düşürdünüz ve şahsî garazları ve fikr-i intikamı uyandırdınız. Zira, elifba okumayan çocuğa felsefe-i tabiiye dersi verilmez. Ve erkeğe tiyatrocu karı libası yakışmaz. Ve Avrupa’nın hissiyatı İstanbul’da tatbik olunmaz. Akvamın ihtilâfı, mekânların ve aktârın tehalüfü, zamanların ve asırların ihtilâfı gibidir. Birisinin libası, ötekinin endamına gelmez. Demek Fransız Büyük İhtilâli, bize tamamen hareket düsturu olamaz. Yanlışlık, tatbik-i nazariyat ve mukteza-i hâli düşünmemekten çıkar.

Ben ki ümmî bir köylüyüm; böyle cerbezeli ve mugalâtalı ve ağrazlı muharrirlere nasihat ettim. Demek cinayet işledim.

B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 75

***

Bildiğime göre edipler edepli olurlar. Edepsiz bazı gazeteleri nâşir-i ağraz görüyorum. Eğer edep böyle ise ve efkâr-ı umûmiye böyle karma karışık olsa, şahit olunuz, böyle edebiyattan vazgeçtim. Bunda da dahil değilim. Vatanımın yüksek dağlarında, yani Başit başındaki ecram ve elvah-ı âlemi, gazetelere bedel mütalâa edeceğim.

Muarradır feza-i feyzimiz şeyn-i temennadan.

Bize dâd-ı ezeldir zîrden bâlâdan istiğna.

Çekildik neşve-i ümitten, tûl-i emellerden.

Öyle mecnunuz ki, ettik vuslat-ı Leylâ’dan istiğna.

B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 87

LÛ­GAT­ÇE:

aktâr: yerler, mekânlar.

akvam: kavimler, milletler.

bîtarafâne: tarafsızca.

edeb-i İslâmiye: İslamî edep.

efkâr-ı umûmiye: kamuoyu.

ihtilâf: farklılık.

kalb-i umûmî-i müşte­rek-i millet: milletin ortak ve umumî kalbi.

kıyas-ı fâsid: bozuk kıyas, yanlış karşılaştırma.

matbuat nizamnâmesi: basın yayın tüzüğü.

müteeddip: edeplenmiş.

nâşir-i ağraz: garaz neşreden, kin ve kötü maksatlar yayan.

tehalüf: birbirinden farklı olma.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Musibete şükür, uhrevî ve dünyevî faydaları içindir

 

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Şimdi zuhr namazını kıldım. Tesbihat içinde siz hatırıma geldiniz ki, her biri hem kendini, hem hanesindeki akrabasını düşünmekle mahzun olur. Birden kalbe geldi ki, madem eski zamanlarda ahiretini dünyasına tercih edenler, hayat-ı içtimaiyenin günahlarından kurtulmak ve ahiretine hâlisâne çalışmak niyetiyle mağaralarda, çilehanelerde riyazet ile hayatlarını geçirenler bu zamanda olsaydılar, Risale-i Nur Şakirdleri olacaktılar; elbette şimdi bu şerâit altında, bunlar onlardan on derece daha ziyade muhtaçtır ve on derece fazla fazilet kazanıyorlar ve on derece daha rahattırlar.

Şualar, On Üçüncü Şua, s. 329

***

Aziz Kardeşlerim!

Ben, bu sabah tesbihatta Hafız Tevfik’e acıdım. Bu iki defadır zahmet çekiyor tahattur ettim. Birden hatıra geldi: “Onu tebrik et!” O, kendini faydasız bir ihtiyat ile Risale-i Nur’daki çok ehemmiyetli makamından ve büyük hissesinden bir derece çekmek isterdi. Fakat hizmetinin kudsiyeti ve azameti, onu yine o büyük hisseye ve pek büyük sevaba muvaffak eyledi. Az bir sıkıntı ve geçici bir küçük zahmet ile böyle bir şeref-i manevîden geri kalmamak gerektir.

Evet kardeşlerim, madem her şey gidiyor ve gittikten sonra, eğer lezzet ve keyif ise, boşu boşuna gider, bir hasret kalır; eğer sıkıntı ve zahmet ise, hem dünyevî ve uhrevî, hem böyle bir kudsî hizmet noktasında öyle bir lezzetli faydalar var ki, o zahmeti hiçe indirir. İçinizde biri müstesna, en ihtiyarı ve en ziyade başına sıkıntılar toplanan benim. Sizi temin ederim; tam bir sabır ve şükür ve tahammül ile halimden memnunum. Musibete şükür ise, musibetteki sevap ve uhrevî ve dünyevî faydaları içindir.

Şualar, On Üçüncü Şua, s. 330

Okunma Sayısı: 1805
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı