"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Herkesin hukuku mahfuz kalsın

Risale-i Nur'dan
28 Nisan 2017, Cuma
Sual: “Bazı nâs, [hürriyete] senin gibi mana vermiyorlar. Hem de bazı Jön Türklerin a’mal ve etvarı pis tefsir ediliyor. Zira, bazısı Ramazan’ı yer, rakı içer, namazı terk eder. Böyle, Allah’ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadâkat edecektir?”

Cevap: Evet, neam, hakkınız var. Fakat, hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence, bir kalb ve vicdan fezail-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadâkat ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve san’at başka olduğu için, fasık bir adam güzel çobanlık edebilir; ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte şimdi salâhat ve mahareti, tabir-i âharla fazileti ve hamiyeti, nur-i kalb ve nur-i fikri cem edenler, vezaife kifayet etmezler. Öyle ise, ya maharettir veya salâhattir. San’atta maharet ise, müreccahtır. Hem de, o sarhoş namazsızlar Jön Türk değiller, belki şeyn Türk’türler; yani fena ve çirkin Türk’türler, genç Türklerin Rafızîleridirler. Her şeyin bir Rafızîsi var; hürriyetin Rafızîsi de süfehadır.

Ey Türkler ve Kürdler! İnsaf ediniz. Bir Rafızî bir hadise yanlış mana verse veya yanlış amel etse, acaba hadisi inkâr etmek mi lâzımdır, yoksa o Rafızîyi tahtie edip namus-i hadisi muhafaza etmek mi lâzımdır? 

Belki, hürriyet budur ki: Kanun-i adalet ve te’dipten başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşrûasında şahane serbest olsun; “Bir kısmınız, Allah’ı bırakıp da bir kısmınızı ilâhlaştırmasın.”* nehyinin sırrına mazhar olsun.

* Âl-i İmran Sûresi: 64. âyetten meâlen.

Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 236

LÛ­GAT­ÇE:

a’mal: Ameller, işler.

cem etme: Birleştirme.

harekât-ı meşrûa: Meşrû hareketler.

kanun-u adalet ve te’dip: Adalet ve edeplendirme (ceza) kanunu.

mahfuz: Korunmuş.

nâs: İnsanlar.

salâhat: Salihlik, hayırlılık.

süfeha: Sefihler, gayr-i meşru eğlencelere düşkün olanlar.

tahakküm: Baskı, zorbalık.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Hapsimizde “ahirete iman” imdada yetişti

(Dünden devam)

Hem nev-i beşerin ehemmiyetli bir kısmı hastalar ve mazlÛmlar ve bizim gibi musîbetzedeler ve fakirler ve ağır ceza alan mahpuslar; eğer iman-ı ahiret onların imdadına yetişmezse, her vakit hastalığın ihtarıyla gözü önüne gelen ölüm ve intikamını alamadığı ve namusunu elinden kurtaramadığı zalimin mağrurâne ihaneti ve büyük musîbetlerde boşu boşuna malını, evlâdını kaybetmekle gelen elîm me’yusiyeti ve bir iki dakika veya bir iki saat keyif yüzünden beş on sene böyle bir hapis azabını çekmekten gelen kederli sıkıntı, elbette o bîçarelere dünyayı zindan ve hayatı bir işkenceli azaba çevirir.

Eğer ahirete iman imdatlarına yetişse, birden, onlar nefes alırlar; sıkıntıları, me’yusiyetleri ve endişeleri ve intikam hiddetleri derece-i imanına göre kısmen ve bazen tamamen zâil olur. Hatta diyebilirim ki, benim ve bir kısım kardeşlerimin bu sebepsiz hapsimizde ve dehşetli musîbetimizde, eğer iman-ı ahiret yardım etmese idi, bir gün dayanmak ölüm kadar tesir edip, bizi hayattan istifa etmeye sevk edecekti. Fakat hadsiz şükür olsun, benim canım kadar sevdiğim pek çok kardeşlerimin bu musîbetten gelen elemlerini de çektiğim ve gözüm kadar sevdiğim binler Risale-i Nur Risaleleri ve benim yaldızlı ve süslü ve çok kıymettar kitaplarımın zıyaları ve ağlamalarından teessüflerini çektiğim ve eskiden beri az bir ihaneti ve tahakkümü kaldıramadığım halde, sizi kasemle temin ederim ki, iman-ı bi’l-ahiret nuru ve kuvveti, bana öyle bir sabır ve tahammül ve teselli ve metanet, belki mücahidâne kârlı bir imtihan dersinde daha büyük mükâfatı kazanmak için bir şevk verdi ki, ben bu risalenin başında dediğim gibi, kendimi Medrese-i Yusufiye ünvanına lâyık bir güzel ve hayırlı medresede biliyorum. Ara sıra gelen hastalıklar ve ihtiyarlıktan neş’et eden titizlikler olmasa idi, mükemmel ve rahat-ı kalp ile derslerime daha ziyade çalışacaktım. Her ne ise, bu, makam münasebetiyle sadet harici girdi, kusura bakılmasın.

(Devamı var)

Şuâlar, On Birinci Şuâ (Denizli Hapsinin Bir Meyvesi), Sekizinci Mesele

LÛ­GAT­ÇE:

iman-ı ahiret: Ahirete iman.

iman-ı bi’l-ahiret: Ahirete iman.

mahpus: Hapsolmuş.

Medrese-i Yusufiye: Hz. Yusuf’un iftira, haksızlık ve zulüm ile hapiste kalmasından kinaye olarak, iman ve Kur’ân’a hizmetinden dolayı tevkif edilenlerin hapsedildiği yer manasında, hapishane.

me’yusiyet: Ümitsizlik.

nev-i beşer: İnsan türü, insanoğlu.

tahakküm: Baskı, zorbalık.

zâil: Ortadan kalkma.

zıya: Zayi olma, kaybolma.

 

Okunma Sayısı: 2426
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı