“Elbette nev-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.”
Sair enbiya aleyhimüsselâmın mu’cizatları, birer havârik-ı san’ata işaret ediyor ve Hazret-i Âdem Aleyhisselâmın mu’cizesi ise, esasat-ı san’at ile beraber, ulûm ve fünunun, havârik ve kemâlâtının fihristesini bir suret-i icmalîde işaret ediyor ve teşvik ediyor.
Amma mu’cize-i kübra-i Ahmediye (asm) olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ise, talim-i esmanın hakikatine mufassalan mazhariyetini, hak ve hakikat olan ulûm ve fünunun doğru hedeflerini ve dünyevî, uhrevî kemâlâtı ve saadâtı vâzıhan gösteriyor; hem pek çok azîm teşvikatla, beşeri onlara sevk ediyor.
Hem öyle bir tarzda sevk eder, teşvik eder ki, o tarz ile şöyle anlattırıyor: “Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı âlâ, tezahür-ü rububiyete karşı, ubudiyet-i külliye-i insaniyedir ve insanın gaye-i aksâsı, o ubudiyete ulûm ve kemâlât ile yetişmektir.”
Hem öyle bir surette ifade ediyor ki, o ifade ile şöyle işaret eder ki: “Elbette nev-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.”
Hem o Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, cezalet ve belâgat-i Kur’âniyeyi mükerreren ileri sürdüğünden, remzen anlattırıyor ki: “Ulûm ve fünunun en parlağı olan belâgat ve cezalet, bütün envâıyla âhirzamanda en mergub bir suret alacaktır. Hatta insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için en keskin silâhını cezalet-i beyandan ve en mukavemetsûz kuvvetini, belâgat-i edadan alacaktır.”
Elhâsıl, Kur’ân’ın ekser ayetleri, her biri birer hazine-i kemâlâtın anahtarı ve birer define-i ilmin miftahıdır. Eğer istersen Kur’ân’ın semavatına ve âyâtının nücumlarına yetişesin; geçmiş olan yirmi adet Sözleri, yirmi basamaklı (HÂŞİYE) bir merdiven yaparak çık. Onunla gör ki, Kur’ân ne kadar parlak bir güneştir. Hakaik-ı İlâhiyeye ve hakaik-ı mümkinat üstüne nasıl safî bir nur serpiyor ve parlak bir ziya neşrediyor, bak.
HÂŞİYE: Belki otuz üç adet Sözleri, otuz üç adet Mektubları, otuz bir Lem’aları, on üç Şuâları, yüz yirmi basamaklı bir merdivendir.
Mektubat, Yirminci Söz, s. 296
Lûgatçe:
belâgat-ı eda: Belâgatli.
cezalet ve belâgat-i Kur’âniye: Kur’ân’ın yerinde ve güzel söz söyleme san’atındaki eşsizliği, akıcılığı.
cezalet-i beyan: Anlatımın güzelliği.
enbiya: Nebîler, peygamberler.
esasat-ı san’at: San’atın esasları.
fünun: Fenler.
gaye-i aksâ: En son gaye.
hakaik-i mümkinat: Varlıkların hakikatleri.
havârik-ı san’at: San’at harikaları.
maksad-ı âlâ: Büyük gaye.
miftah: Anahtar.
mu’cize-i kübra-i Ahmediye: Peygamberimizin (asm) en büyük mu’cizesi.
nücum: Yıldızlar.
saadât: Saadetler, mutluluklar.
talim-i esma: İsimleri öğretme.
tezahür-ü rububiyet: Cenâb-ı Hakk’ın terbiye ediciliğinin ortaya çıkması, görünmesi.
ubudiyet-i külliye-i insaniye: İnsanın büyük ve geniş kulluğu.
ziya: Işık.