Sünnet-i Seniyyenin her bir nev’ine tamamen bilfiil ittiba etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, bi’n-niyet, bi’l-kasd, taraftarâne ve iltizamkârâne talip olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vacib kısımlara zaten ittibaa mecburiyet var. Ve ubudiyetteki müstehab olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde, günah olmasa dahi, büyük sevabın zayiatı var. Tağyirinde ise büyük hata vardır. Âdât ve muamelâttaki Sünnet-i Seniyye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet olur. Etmese itab yok, fakat Habibullahın âdâb-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır.
Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar bid’attır. Bid’atlar ise “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim.” [Mâide Sûresi: 3.] sırrına münafi olduğu için merduttur. Fakat tarikatte evrad ve ezkâr ve meşrebler nev’înden olsa ve asılları Kitap ve Sünnetten ahzedilmek şartıyla, ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla beraber, mukarrer olan usûl ve esasat, Sünnet-i Seniyyeye muhalefet ve tağyir etmemek şartıyla, bid’a değillerdir. Lâkin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir kısmını bid’aya dahil edip, fakat “bid’a-i hasene” namını vermiş.
İmam-ı Rabbanî Müceddid-i Elf-i Sani (ra) diyor ki: “Ben seyr ü sülûk-i ruhanîde görüyordum ki Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan mervî olan kelimât nurludur, Sünnet-i Seniyye şuâı ile parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı, evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki Sünnet-i Seniyyenin şuâı bir iksirdir. Hem o Sünnet, nur isteyenlere kâfidir; hariçte nur aramaya ihtiyaç yoktur.”
İşte, böyle hakikat ve Şeriatın bir kahramanı olan bir zatın bu hükmü gösteriyor ki Sünnet-i Seniyye, saadet-i dâreynin temel taşıdır ve kemalâtın madeni ve menbaıdır.
“Allah’ım, bizi, Sünnet-i Seniyyeye uymakla rızıklandır.”
“Ey Rabbimiz! Biz indirdiğin kitaba inandık ve peygambere uyduk. Sen de bizi, Senin birliğine ve peygamberinin doğruluğuna şahitlik edenlerle beraber yaz.” [Âl-i İmran Sûresi: 53.]
Lem’alar, On Birinci Lem’a, s. 135
LÛGATÇE:
ahkâm-ı ubudiyet: İbadete dair hükümler.
ahzedilmek: Alınmak.
bid’a-i hasene: Hz. Peygamber’den (asm) sonra ortaya çıkan, fakat Kur’ân ve Sünnete aykırı olmayan âdet ve uygulamalar.
bi’n-niyet: Niyet ederek.
ehass-ı havas: Seçkinlerin en seçkini.
evrad: Virdler, okunması âdet haline getirilen duâlar.
iltizamkârâne: Taraftar olma.
itab: Azarlama.
ittiba: Tâbi olma, uyma.
mervî: Rivayet edilen, nakledilen.
mukarrer: Kararlaştırılmış.
müstehab: Sevap olan, fakat terkinde de günah olmayan sünnetler.
müyesser: Kolaylıkla olan, nasip olan.
saadet-i dâreyn: Dünya ve ahiret mutluluğu.
seyr ü sülûk-u ruhanî: Manevî ve ruhanî makamlarda seyir ve seyahat.
şua: Işın.
tağyir: Değiştirme.
ubudiyet: Kulluk, ibadet.