"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İman hizmeti bu dünyada en büyük maksadım

Risale-i Nur'dan
12 Kasım 2017, Pazar
Eskişehir Mahkemesi Müdafaasından:

Yüz altmış üçüncü madde-i kanuniye, “asayişi ihlâl edebilecek hissiyat-ı diniyeyi tahrik edenler” mealinde bulunan şu kanunun, elbette bu hadsiz genişlik içinde bir tefsiri var. Elbette kuyud-u ihtiraziyesi bulunacak. Yoksa, bu madde, bu geniş mana ile beni mahkûm ettiği gibi, bütün ehl-i diyanete ve başta Diyanet Riyaseti olarak bütün vaizlere ve bütün imamlara, bana teşmil edildiği gibi teşmil edilebilir. Çünkü, yüz sahifeden fazla müdafaat-ı kat’iye ve hakikiyem ile beraber, bana temas ettirilebilecek bir mana veriliyor ki, o mana her nasihat eden kimseyi ve hatta bir dostunu iyiliğe sevk etmek için irşad eden herkesi daire-i hükmü altına alabilir. Bu madde-i kanuniyenin manası şu olmak gerektir ki, taassup perdesi altında muhalif bir siyaseti takip ve terakkiyat-ı medeniyeye set çekenlere set çekmek içindir. Bu maddenin, bu manada, çok kat’î delillerle ispat etmişiz ki, bize bir cihet-i teması yoktur.

Evet, bu madde, bu manada, tefsirsiz ve kuyud-u ihtiraziyesiz ve garazkâr istediği adamları onunla çarpmasına müsait hudutsuz bir manada olamaz. Evet, ben on sene nezaret ve dikkat altında ve yirmi senede telif ettiğim yüz yirmi risale ile bu kadar hakkımdaki tedkikàt-ı amîka neticesinde cüz’î bir derece asayişi ihlâl etmiş bir emare, ne bende ve ne de o risaleleri okuyanlarda bulunmadığı halde; ve yirmi vechile ispat ettiğim ve beni yakından tanıyan zatların şehadetiyle, on üç seneden beri şeytandan kaçar gibi siyasetten kaçtığımı ve hükûmetin işine karışmadığımı; ve tahammül-ü beşer fevkinde işkencelere tahammül edip, dünyaya karışmadığım ve iman hizmetini bu dünyada en büyük maksat telâkki ettiğim halde, “Said dini siyasete alet edip, asayişi ihlâle teşebbüse niyet ediyor” diye, beni yüz altmış üçüncü maddeye temas ettirmek, mahkûm etmek, bütün rûy-i zemindeki adliye ve mahkemelerin haysiyetine ilişecek ve nazar-ı dikkati celb edecek hiç görülmemiş bir hâdise-i adliyedir kanaatindeyim.

B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, Eskişehir Hayatı, s. 269

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Zerreler de, yıldızlar da sırr-ı kayyumiyetle ayakta

İKİNCİ ŞUÂ

İki meseledir.

Birinci Mesele: 

İsm-i Kayyum’un bir cilve-i a’zamına işaret eden “Onu ne uyuklama ve ne de uyku tutmaz, gafletin hiçbir çeşidi hiçbir zaman Ona ârız olamaz.” (Bakara Sûresi: 255.); “Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın.” (Hûd Sûresi: 56.); “Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu O’na aittir.” (Zümer Sûresi: 63.) gibi âyetlerin işaret ettiği hakikat-i a’zamın bir vechi şudur ki:

Şu kâinattaki ecram-ı semaviyenin kıyamları, devamları, bekaları, sırr-ı kayyumiyetle bağlıdır. Eğer o cilve-i kayyumiyet bir dakikada yüzünü çevirse, bir kısmı küre-i arzdan bin defa büyük milyonlarla küreler, feza-i gayr-i mütenahi boşluğunda dağılacak, birbirine çarpacak, ademe dökülecekler. Nasıl ki, meselâ havada, tayyareler yerinde binler muhteşem kasırları kemal-i intizamla durdurup seyahat ettiren bir zatın kayyumiyet iktidarı, o havadaki sarayların sebat ve nizam ve devamlarıyla ölçülür. Öyle de, o Zat-ı Kayyum-u Zülcelâl’in madde-i esîriye içinde hadsiz ecram-ı semaviyeye nihayet derecede intizam ve mizan içinde sırr-ı kayyumiyetle bir kıyam, bir beka, bir devam vererek, bazısı küre-i arzdan bin ve bir kısmı bir milyon defa büyük milyonlarla azîm küreleri direksiz, istinadsız, boşlukta durdurmakla beraber, her birini bir vazife ile tavzif edip gayet muhteşem bir ordu şeklinde, emr-i “Kün feyekûn”den [“Ol” der; oluverir.” (Yâsin Sûresi: 82.)] gelen fermanlara kemal-i inkıyadla itaat ettirmesi, ism-i Kayyum’un a’zamî cilvesine bir ölçü olduğu gibi, her bir mevcudun zerreleri dahi, yıldızlar gibi, sırr-ı kayyumiyetle kaim ve o sırla beka ve devam ediyorlar.

Evet, bir zîhayatın cesedindeki zerrelerin her bir azaya mahsus bir hey’et ile küme küme toplanıp dağılmadıkları ve sel gibi akan unsurların fırtınaları içinde vaziyetlerini muhafaza edip dağılmamaları ve muntazaman durmaları, bilbedahe, kendi kendilerinden olmayıp, belki sırr-ı kayyumiyetle olduğundan, her bir ceset muntazam bir tabur, her bir nevi muntazam bir ordu hükmünde olarak, bütün zîhayat ve mürekkebatın zemin yüzünde ve yıldızların feza âleminde durmaları ve gezmeleri gibi, bu zerreler dahi hadsiz dilleriyle sırr-ı kayyumiyeti ilân ederler.

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Altıncı Nükte, s. 646

Okunma Sayısı: 2145
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı