"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İmana kuvvet verildikçe hürriyet kuvvet bulur

Risale-i Nur'dan
24 Nisan 2018, Salı
BEŞİNCİ VEHİM:

“Ecnebîlerin bundan [İttihad-ı İslâm Cemiyeti] tevahhuş etmek ihtimali var?”

Elcevap: Bu ihtimale ihtimal verenler, mütevahhiştir. Zira, merkez-i taassuplarında İslâmiyet’in ulviyetine dair konferanslarla (HÂŞİYE) takdis etmeleri bu ihtimali reddeder. Hem de düşmanlarımız onlar değiller. Asıl bizi bu kadar düşüren ve i’lâ-yı kelimetullaha mâni olan, cehalet ve neticesi olan muhalefet-i Şeriattır; ve zaruret ve onun semeresi olan sû-i ahlâk ve harekettir; ve ihtilâf ve onun mahsulü olan ağraz ve nifaktır ki ittihadımız bu üç insafsız düşmana hücumdur.

Amma ecnebîlerin vahşî oldukları Kurun-u Vustada, İslâmiyet, vahşete karşı husûmet ve taassuba mecbur olduğu hâlde, adalet ve itidalini muhafaza etmiş, hiçbir vakit Engizisyon gibi etmemiş. Ve zaman-ı medeniyette, ecnebîler, medenî ve kuvvetli olduklarından, zararlı olan husûmet ve taassup zâil olmuştur. Zira, din nokta-i nazarından medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir; ve İslâmiyet’i, mahbub ve ulvî olduğunu, evamirine imtisalen ef’al ve ahlâk ile göstermek iledir. İcbar ve husûmet, vahşîlerin vahşetine karşıdır.

ALTINCI VEHİM:

“Bazıları, ‘Sünnet-i Nebeviyeyi he- def-i maksat eden ittihad-ı İslâm hürriyeti tahdit eder ve levazım-ı medeniyeye münafidir’ diyorlar.”

Elcevap: Asıl mü’min hakkıyla hürdür. Sâni-i Âlem’e abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek gerektir. Demek, ne kadar imana kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur. Amma, hürriyet-i mutlak ise, vahşet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. Tahdid-i hürriyet dahi, insaniyet nokta-i nazarında zarurîdir.

Saniyen: Çocukluk tabiatıyla heva ve heves ile zünub ve mesâvî-i medeniyet mehasin zannolunuyor. Hâlbuki, medeniyetin hiçbir hakikî mehasini yoktur ki, İslâmiyet’te sarahaten veya zımnen veya iznen o veya daha ahseni bulunmasın.

Salisen: Bazı sefih ve lâubalîler, hür yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmarenin esaret-i rezilesi altına girmek istiyorlar.

Elhâsıl: Şeriat dairesinden hariç olan hürriyet, ya istibdat veya esaret-i nefis veya canavarcasına hayvanlıktır veya vahşettir. Böyle lâubalîler ve zındıklar iyi bilsinler ki, dinsizlikle ve sefahetle sahib-i vicdan hiçbir ecnebîye kendilerini sevdiremezler ve benzetemezler. Zira, mesleksiz ve sefih, sevilmez. Ve bir kadına yakışır istihsan ettiği libası erkek giyse, maskara olur.

HÂŞİYE: Bismarck ve Mister Carlyle gibilerin malûm beyanatlarına işaret eder.

E. S. D. E., Makàlât, s. 60-61

***

Medrese-i Yusufiye Mektupları

Vazife-i İlâhiyeye karışmayıp şükretmeliyiz

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Ben bugün yalnız iki üç kardeşimizin tahliyelerini isterdim. Fakat hakkımızdaki inayet-i İlâhiye onların menfaati için geri bıraktı. Ve yirmi gün kadar bizim bu vaziyetimiz lâzım ve elzemdir. Çünkü bu bayramda beraber bulunmamız hem bize hem Nurlar’a hem hizmetimize hem manevî ve maddî istirahatimize ve hacıların duâlarından tam bir hisse almamıza ve Ankara’ya gönderilen Risale-i Nur’un müsadereden kurtulmasına ve bizim mazlûmiyetimize acıyıp Nurlar’a sarılanların çoğalmasına ve hâzır büyük hatalara rıza ile vatan ve millet ve din hainlerine dehalet etmediğimize bir hüccet olması lâzımdı.

Said Nursî

***

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Ehl-i vukufun insafsızca ve hatalı ve haksız tenkitleri, Vehhabîlik damarıyla İmam-ı Ali’nin (radıyallahü anhü) Nurlar’la ciddî alâkasını ve takdirini çekemeyerek ve geçen sene zemzem suyunu döktüren ve bu sene haccı men eden evhamın tesiri altında o yanlış ve hasudâne itirazları Beşinci Şuâ’ya etmişler. Bu sırada böyle evhamlı ve telâşlı bir zamanda bizim için en selâmetli yer hapistir. İnşaallah Nurlar hem kendimizin hem kendilerinin serbestiyetini kazandıracaklar. Madem emsalsiz bir tarzda çok ağır şerâit altında pek çok muarızlar karşısında bu derece Nurlar kendilerini okutturuyorlar, talebelerini hapiste çeşit çeşit suretlerde çalıştırıyor, perişaniyetlerine inayet-i İlâhiye ile meydan vermiyorlar; biz bu dereceye kanaat edip şekva yerinde şükretmekle mükellefiz. 

Benim bütün şiddetli sıkıntılara karşı tahammülüm bu kanaatten geliyor. Vazife-i İlâhiyeye karışmam.

Said Nursî

***

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bu iki nüshanın biri benimdir, biri müdüründür. Başta benim hattımla yazısı bulunan nüshaya göre müdürün nüshasını tashih ediniz. Ben bu defa Âyetü’l-Kübra’yı mütalâa ederken İkinci Makamını âhire kadar ve âhirdeki manevî muhavereyi pek çok ehemmiyetli gördüm ve çok istifade ettim. Sizin istifadeniz için biri okusun, biri dinlesin. Tashihle beraber muattal kalmasınlar; ikişer kardeşlerimiz mütalâa etsinler.

Saniyen: Bana ait Onuncu Söz ve buradaki mektuplar defteri ve saire zayi olmasın ve muattal kalmasın. Ben nezaretini Ceylan’a bırakmıştım.

Said Nursî

Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 543-45

LÛ­GAT­ÇE:

dehalet etmek: Birinin merhametine sığınmak, himâyesini istemek, yakarmak.

elzem: Çok lâzım.

inayet-i İlâhiye: Allah’ın yardım ve ikramı.

müsadere: devletçe el konulup toplatılması.

şekvâ: Şikâyet.

vazife-i İlâhiye: Allah’ın işi.

Okunma Sayısı: 3136
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı