"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan ibadet için yaratılmıştır

Risale-i Nur'dan
24 Ocak 2018, Çarşamba
[...] O iki vazife ise; birisi hayatı verip beslemektir, diğeri hayatı verene ve besleyene perestiş edip yalvarmaktır, Ona tevekkül edip emniyet etmektir.

Evet, en parlak bir mu’cize-i san’at-ı Samedâniye ve bir harika-i hikmet-i Rabbaniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idame eden de odur. Ondan başka olmaz.

Delil mi istersin? En zayıf, en aptal hayvan en iyi beslenir (meyve kurtları ve balıklar gibi). Hem en âciz, en nazik mahlûk, en iyi rızkı o yer (çocuklar ve yavrular gibi).

Evet, vasıta-i rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyâr ile olmadığını, belki acz ve zaaf ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları muvazene etmek kâfidir. Demek, derd-i maişet için namazını terk eden, o nefere benzer ki, talimi ve siperini bırakıp çarşıda dilencilik eder. Fakat namazını kıldıktan sonra, Cenâb-ı Rezzak-ı Kerîm’in matbaha-i rahmetinden tayınatını aramak; başkalara bâr olmamak için bizzat gitmek güzeldir, mertliktir. O dahi bir ibadettir.

Hem, insan ibadet için halk olunduğunu, fıtratı ve cihazat-ı maneviyesi gösteriyor. Zira, hayat-ı dünye- viyesine lâzım olan amel ve iktidar cihetinde en edna bir serçe kuşuna yetişmez. Fakat, hayat-ı maneviye ve uhreviyesine lâzım olan ilim ve iftikar ile tazarru ve ibadet cihetinde hayvanatın sultanı ve kumandanı hükmündedir.

Demek ey nefsim! Eğer hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i maksad yapsan ve ona daim çalışsan, en edna bir serçe kuşunun bir neferi hükmünde olursun. Eğer hayat-ı uhreviyeyi gaye-i maksad yapsan ve şu hayatı dahi ona vesile ve mezraa etsen ve ona göre çalışsan, o vakit hayvanatın büyük bir kumandanı hükmünde ve şu dünyada Cenâb-ı Hakk’ın nazlı ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri olursun.

İşte sana iki yol. İstediğini intihab edebilirsin. Hidayet ve tevfiki Erhamürrâhimîn’den iste.

Sözler, Beşinci Söz, s. 38

LÛ­GAT­ÇE:

bâr olmak: Yük olmak.

cihazat-ı maneviye: Manevî cihazlar.

fıtrat: Yaratılış.

halk olunmak: Yaratılmak.

hayat-ı maneviye ve uhreviye: Manevî ve ahirete ait hayat.

intihab etmek: Seçmek.

iftikar: İhtiyâcı olduğunu ortaya koyma.

matbaha-i rahmet: Rahmet mutfağı.

mu’cize-i san’at-ı Samedâniye: Cenâb-ı Hakk’ın san’at mu’cizesi.

perestiş etmek: Tapmak, taparcasına sevmek.

vasıta-i rızk-ı helâl: Helâl rızkın vasıtası.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Mazlûmiyetle geçen her fânî gün, bâkî sevaplar kazandırır

 

“Yüzer milyon başların feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun. Dünyayı başımıza ateş yapsanız, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan başlar, zındıkaya teslim-i silâh etmeyecek ve vazife-i kudsiyesinden vazgeçmeyecekler inşaallah!”

İşte, ihtiyarlığımın sergüzeştliğinden gelen ağrılara ve me’yusiyetlere, imandan ve Kur’ân’dan imdada yetişen kudsî tesellilerle bu ihtiyarlığımın en sıkıntılı bir senesini, gençliğimin en ferahlı on senesine değiştirmem. Hususan hapiste farz namazını kılan ve tevbe edenin her bir saati on saat ibadet hükmüne geçmesiyle ve hastalıkta ve mazlûmiyette dahi her bir fânî gün, sevap cihetinde on gün bâkî bir ömrü kazandırmasıyla, benim gibi kabir kapısında nöbetini bekleyen bir adama ne kadar medar-ı şükrandır, o manevî ihtardan bildim, “Hadsiz şükür Rabbime” dedim, ihtiyarlığıma sevindim ve hapsime razı oldum. Çünkü ömür durmuyor, çabuk gidiyor. Lezzetle, ferahla gitse, lezzetin zevali elem olmasından, hem teessüf, hem şükürsüzlükle, gafletle, bazı günahları yerinde bırakır, fânî olur, gider. Eğer hapis ve zahmetli gitse, zeval-i elem bir manevî lezzet olmasından, hem bir nevi ibadet sayıldığından, bir cihette bâkî kalır ve hayırlı meyveleriyle bâkî bir ömrü kazandırır. Geçmiş günahlara ve hapse sebebiyet veren hatalara kefaret olur, onları temizler. Bu nokta-i nazardan, mahpuslardan farzı kılanlar, sabır içinde şükretmelidirler.

Lem’alar, Yirmi Altıncı Lem’a, On Beşinci Rica, s. 395

LÛ­GAT­ÇE:

bâkî: Sonsuz, ahiret hayatına ait.

me’yusiyet: Ümitsizlik, yeis hâli, üzüntü.

sergüzeşt: Bir kimsenin başından geçen hal ve olaylar.

vazife-i kudsiye: Kudsî vazife.

zeval: Sona erme.

zeval-i elem: Acının, kederin sona ermesi.

zındıka: Dinsizlik.

Okunma Sayısı: 2918
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı