"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan, yalnız bu dünya için yaratılmamış

Risale-i Nur'dan
14 Eylül 2018, Cuma
İnsan, acib cemiyetli istidadıyla, yalnız bu kısacık, dağdağalı dünya hayatı için yaratılmamış; belki ebede mebustur ki ebede uzanan arzular mahiyetinde var.

(Dünden devam)

Hâsıl-ı kelâm: Beşer, bu asırda harblerin ve fenlerin ve dehşetli hâdiselerin ikazatıyla uyanmış ve insaniyetin cevherini ve cami istidadını hissetmiş. Ve insan, acib cemiyetli istidadıyla, yalnız bu kısacık, dağdağalı dünya hayatı için yaratılmamış; belki ebede mebustur ki, ebede uzanan arzular mahiyetinde var; ve bu dar, fânî dünya insanın nihayetsiz emel ve arzularına kâfi gelmediğini herkes bir derece hissetmeye başlamış.

Hatta insaniyetin bir kuvası ve hadimi olan kuvve-i hayaliyeye denilse: “Sana dünya saltanatı ile beraber bir milyon sene ömür olacak, fakat sonunda hiç dirilmeyecek bir surette bir idam senin başına gelecek.” Elbette, hakikî insaniyetini kaybetmeyen ve intibaha gelmiş o insanın hayali, sevinç ve beşarete bedel, derinden derine teessüf ve eyvahlarla saadet-i ebediyenin bulunmamasına ağlayacak.

İşte bu nükte içindir ki herkesin kalbinde derinden derine bir din-i hakkı aramak meyli çıkmış. Her şeyden evvel ölüm idamına karşı din-i haktaki bir hakikati arıyor ki kendini kurtarsın. Şimdiki hâl-i âlem bu hakikate şehadet eder. Kırk beş sene sonra, tamamıyla beşerin bu ihtiyac-ı şedidini, dinsizliğin zuhuruyla, küre-i arzın kıt’aları ve devletleri birer insan gibi hissetmeye başlamışlar.

Hem âyât-ı Kur’âniye, başlarında ve âhirlerinde, beşeri aklına havale eder, “Aklına bak” der. “Fikrine, kalbine müracaat et, meşveret et, onunla görüş ki bu hakikati bilesin” diyor.

Meselâ bakınız, o Âyetlerin başında ve ahirlerinde diyor ki: “Neden bakmıyorsunuz, ibret almıyorsunuz? Bakınız ki hakikati bilesiniz.” “Biliniz!” ve “Bil!” “Hakikatine dikkat et!” “Acaba neden beşer bilemiyorlar, cehl-i mürekkebe düşüyorlar? Neden taakkul etmiyorlar, divaneliğe düşerler? Neden bakmıyorlar, hakkı görmeye kör olmuşlar? Neden insan sergüzeşt-i hayatında, hâdisat-ı âlemden tahattur ve tefekkür etmiyor ki istikamet yolunu bulsun? Neden tefekkür ve tedebbür ve aklen muhakeme etmiyorlar, dalâlete düşüyorlar? Ey insanlar, ibret alınız! Geçmiş kurunlardan ibret alıp gelecek manevî belâlardan kurtulmaya çalışınız!” manasında gelen âyetlerin bu cümlelerine kıyasen, çok âyetlerde beşeri aklına, fikriyle meşverete havale ediyor.

Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 240

Lûgatçe:

 

cami: Pek çok mana ve hakikati kendinde toplayan.

cehl-i mürekkeb: Bilmemekle beraber bilmediğini de bilmemek, katmerli cahillik, kara cahillik.

cemiyetli: Pek çok özelliği içine alan, pek çok şeyle alâkalı bulunan.

dağdağalı: Gürültülü, patırtılı.

dalâlet: Hak yoldan sapma.

ebed: Sonsuzluk.

hâsıl-ı kelâm: Sözün kısası.

ihtiyac-ı şedid: Şiddetli ihtiyaç.

istidat: Kabiliyet, yetenek.

kuva: Kuvveler, duygular, hisler.

küre-i arz: Yer küre, dünya.

sergüzeşt-i hayat: Hayat macerası, hayat hikâyesi.

taakkul etmek: Akıl etmek, anlamak, akıl erdirmek.

tahattur etmek: Hatırlamak, hatıra getirmek.

tedebbür: Bir şeyin sonunu düşünme, hakikatini düşünme.

Okunma Sayısı: 3071
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı