Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm, din-i İslâmın esâsâtını bizzat kendisi gösterdiği gibi o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hatta en cüz’î âdâbını dahi bizzat o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor.
İkinci İşaret
Şeair-i İslâmiyeyi tağyir eden ehl-i bid’a, evvelâ ulemaü’s-sû’dan fetva istediler. Sâbıkan beş vecihle hususî olduğunu gösterdiğimiz fetvayı gösterdiler.
Saniyen, ehl-i bid’a, ecnebî inkılâpçılarından böyle meş’um bir fikir aldılar ki: Avrupa, Katolik mezhebini beğenmeyerek, başta ihtilâlciler, inkılâpçılar ve feylesoflar olarak, Katolik mezhebine göre ehl-i bid’a ve mutezile telâkki edilen Protestanlık mezhebini iltizam edip Fransızların İhtilâl-i Kebîrinden istifade ederek, Katolik mezhebini kısmen tahrip edip Protestanlığı ilân ettiler.
İşte körü körüne taklitçiliğe alışan buradaki hamiyetfüruşlar diyorlar ki: “Madem Hıristiyan dininde böyle bir inkılâb oldu; bidayette inkılâpçılara mürted denildi, sonra Hıristiyan olarak yine kabul edildi. Öyle ise İslâmiyette de böyle dinî bir inkılâb olabilir.”
Elcevap: Bu kıyasın, Birinci İşaret’teki kıyastan daha ziyade farkı zâhirdir. Çünkü din-i İsevî’de, yalnız esâsât-ı diniye Hazret-i İsa Aleyhisselâmdan alındı. Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer’iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyyun ve sair rüesa-i ruhaniye tarafından teşkil edildi. Kısm-ı a’zamı kütüb-ü sâbıka-i mukaddeseden alındı.
Hazret-i İsa Aleyhisselâm dünyaca hâkim ve sultan olmadığından ve kavânîn-i umumiye-i içtimaiyeye merci olmadığından, esâsât-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi Şeriat-ı Hıristiyaniye namına örfî kanunlar, medenî düsturlar alınmış, başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas değiştirilse, yine Hazret-i İsa Aleyhisselâmın esas dini bâkî kalabilir, Hazret-i İsa Aleyhisselâmı inkâr ve tekzip çıkmaz.
Halbuki din ve Şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm, iki cihanın sultanı, Şark ve Garb ve Endülüs ve Hint birer taht-ı saltanatı olduğundan, din-i İslâmın esâsâtını bizzat kendisi gösterdiği gibi o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hatta en cüz’î âdâbını dahi bizzat o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor. Demek füruat-ı İslâmiye, değişmeye kàbil bir libas hükmünde değil ki onlar tebdil edilse esas din bâkî kalabilsin. Belki esas-ı dine bir cesettir, lâakal bir cilttir. Onunla imtizâc ve iltiham etmiş; kàbil-i tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya Sahib-i Şeriatı inkâr ve tekzip etmek çıkar.
Mezahibin ihtilâfı ise, Sahib-i Şeriatın gösterdiği nazarî düsturların tarz-ı tefehhümünden ileri gelmiştir. “Zaruriyat-ı diniye” denilen ve kàbil-i tevil olmayan ve “muhkemat” denilen düsturları ise hiçbir cihette kàbil-i tebdil değildir ve medar-ı içtihad olamaz. Onları tebdil eden, başını dinden çıkarıyor, “Okun yaydan ayrıldığı gibi dinden çıkarlar.” [Hadis-i Şerif: Buharî, Feyzü’l-Kur’ân: 36, Tevhid: 23] kaidesine dahil oluyor.
Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, s. 512
Lûgatçe:
ehl-i bid’a: Dine aykırı âdet ve davranışlar uydurup dini bozmaya çalışanlar.
füruat-ı şer’iye: Dinin esaslarının dışındaki ikinci derecede olan meseleler.
füruat-ı İslâmiye: İslâmiyetin ayrıntı meseleleri.
iltiham etmek: Kaynaşmak, iç içe girmek.
imtizâc: Birbiriyle karışma, kaynaşma, uyum sağlama.
kàbil-i tefrik: Ayrılması mümkün, ayrılabilir.
kàbil-i tevil: Yoruma açık, yorumlanabilir.
kavânîn-i umumiye-i içtimaiye: Genel sosyal kanunlar, prensipler.
kütüb-ü sâbıka-i mukaddese: Önceki mukaddes kitaplar.
lâakal: En azından.
medar-ı içtihad: İçtihad sebebi, üzerinde yeni yorumlar yapmaya vesile.
mezahib: Mezhepler.
muhkemat: Açık ve kesin hükümler.
mürted: Dinden dönen, dinden çıkan.
Sahib-i Şeriat: Şeriat sahibi, Hz. Muhammed (asm).
şeair-i İslâmiye: İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler.
tağyir eden: Değiştiren.
tarz-ı tefehhüm: Anlama şekli, anlayış tarzı.
ulemaü’s-sû’: İlmini kötüye kullanan âlimler.
zaruriyat-i diniye: İman edilmesi mutlaka gerekli olan dinin esasları.