Hem o, melek, cin ve beşerin seyyidi olan zat, şu kâinat ağacının en münevver ve mükemmel meyvesi ve rahmet-i İlâhiyenin timsali ve muhabbet-i Rabbaniyenin misali ve hakkın en münevver bürhanı ve hakikatin en parlak siracı ve tılsım-ı kâinatın miftahı ve muamma-i hilkatin keşşafı ve hikmet-i âlemin şârihi ve saltanat-ı İlâhiyenin dellâlı ve mehasin-i sanat-ı Rabbaniyenin vassâfı; ve camiiyet-i istidad cihetiyle, o zat mevcudattaki kemâlâtın en mükemmel enmuzecidir. Öyle ise, o zatın şu evsafı ve şahsiyet-i maneviyesi işaret eder, belki gösterir ki o zat kâinatın ille-i gaiyesidir. Yani “O zata şu kâinatın Hâlıkı bakmış, kâinatı halk etmiştir. Eğer onu icad etmeseydi, kâinatı dahi icad etmezdi” denilebilir. Evet, cin ve inse getirdiği hakaik-ı Kur’âniye ve envar-ı imaniye ve zatında görünen ahlâk-ı âliye ve kemâlât-ı samiye, şu hakikate şahid-i kàtıdır.
Yedinci Esas:
Hem o bürhan-ı hak ve sirac-ı hakikat, öyle bir din ve Şeriat göstermiştir ki iki cihanın saadetini temin edecek desâtiri câmi’dir. Ve câmi’ olmakla beraber, kâinatın hakaikını ve vezaifini ve Hâlık-ı Kâinat’ın esmasını ve sıfâtını, kemâl-i hakkaniyetle beyan etmiştir.
İşte o İslâmiyet ve Şeriat, öyle bir tarzda muhit ve mükemmeldir ve öyle bir surette kâinatı kendiyle beraber tarif eder ki; onun mahiyetine dikkat eden elbette anlar ki o din, bu güzel kâinatı yapan Zatın, o kâinatı kendiyle beraber tarif edecek bir beyannamesidir ve bir tarifesidir. Nasıl ki bir sarayın ustası, o saraya münasip bir tarife yapar, kendini vasıflarıyla göstermek için bir tarife kaleme alır; öyle de din ve Şeriat-ı Muhammediyede (asm) öyle bir ihata, bir ulviyet, bir hakkaniyet görünüyor ki kâinatı halk ve tedbir edenin kaleminden çıktığını gösterir. Ve o kâinatı güzelce tanzim eden kim ise, şu dini güzelce tanzim eden yine Odur. Evet, o nizam-ı ekmel, elbette bu nazm-ı ecmeli ister.
Mektubat, 19. Mektub, s. 232
LÛGATÇE:
bürhan: delil.
camiiyet-i istidad: kabiliyetin kapsamlı oluşu.
desâtir: düsturlar, prensipler.
enmuzeç: numune, örnek, model.
ille-i gaiye: asıl sebep, asıl gaye ve netice.
kemâlât-ı samiye: yüksek faziletler ve mükemmellikler.
keşşaf: keşfeden, sırları çözen, gizli manaları ortaya çıkaran.
mehasin-i sanat-ı Rabbaniye: her şeyi yaratan, sevk ve idare eden Allah’a ait sanatlardaki güzellikler.
miftah: anahtar.
muamma-i hilkat: yaratılıştaki sır ve gizlilikler.
muhabbet-i Rabbaniye: Allah’ın sevgisi.
münevver: nurlu.
nazm-ı ecmel: en güzel tertip, en güzel söz, diziliş (Kur’ân, Şeriat).
nizam-ı ekmel: mükemmel ve kusursuz düzen.
sirac: lamba, meş’ale, ışık.
şârih: şerh eden, açıklayan, izah eden.
tılsım-ı kâinat: kâinatın tılsımı, sırrı, şifresi.
timsal: örnek, simge.
vassâf: vasıflandıran, bir şeyin vasıflarını, özelliklerini bildiren.